ÖMER NASUHİ BİLMENİN BÜYÜK TEFSİR TARİHİ HAKKINDA BİR DEĞERLENDİRME (Yeni Ümit Dergisi)
Muasır Hadiseler İstemem ben Fatiha, tek kırmasınlar taşımı. [s.726-727]
|
|
Prof. Dr. Suat YILDIRIM | |
ERZURUM ÇARŞI PAZAR (www.erzurumgazetesi.com.tr)
Pervizoğlu Camisi 1710 yılında
Pervizoğlu Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırılmış, vakfiyesi de 1715'de
tesis edilmiş.
Caminin üç tarafını kuşatan İhlasiye
ve Muhammediye Medreseleri de aynı şahsa ait. Prof.Dr. İ. Hakkı Konyalı
Pervizoğlu Hacı Mehmet Efendi'nin ihlasiye Medresesi Müderrisleğine damadı
Ömer Efendi'yi; Muhammediye Medresesi Müderrisliğine de oğlu Ebubekir
Efendiyi tayin ettiğini yazmaktadır. Birinde kelam
diğerinde de hadis ilminin okutulduğu medreselerin rasgele bir şekilde bu
semtte yer aldığını söylemek mümkün değildir. Bu semt, Caferiye mahallesinden
sonra Erzurum'da ilmin, sanatın ifade bulduğu ikinci merkezdir. Kitabesi Erzurum
Müftüsü ve büyük şair Hazık Efendi tarafından yazılan Zeynel Camisi 18.
asır eseri. Namıkzade Hacı Zeynelabidin Efendi tarafından yaptırılmış olan
camide Yazıcızade İbrahim Paşa tarafından vakfedilen iki tunç şamdan da
caminin tarihi önemini artırıyor. Caminin
kitabesinde bugün para, şöhret ve makamın mağrurluğuna kapılıp herşeyi
unutan yöneticilere ders veren bir ibare var: "Değildir devlet
u para rikab-ı dehrile mağrur Heman ancak duadır maksadı ala vü ednadan"
diyor Namıkzade Hacı Zeynelabidin Efendi için
şair. Bugünkü Türkçeyle
şunları söylüyor: "Para ve makam ile zamanın şöhretiyle perdelenmemiştir
gözü Namıkzade Hacı Zeynelabidin Efendi'nin ve o mağrur olmamıştır. Bütün
hayatının ve eserlerinin maksadı zengin olsun fakir olsun herkesin hayır
duasını almaktır." Bu yükseklik karşısında ne demeli?.. |
HAZIK EFENDİ BAHSİ (www.yesilyurtlular.org)
Dünyada asayişe ancak müdaradır sebeb"
diyor Hazık Muhammed Efendi. "Erzurum'un ab-ı tabı nevbahar olsun da gör Çeşme sâr çeşme pinhân aşikar olsun da gör"
beyitleriyle Erzurum sevgisini benzersiz bir mana ve biçimde ifadeye muktedir bir gönül adamı. Hem mevlevi, hem Kadiri dergahlarında nefisini terbiye etmiş çok küçük yaşlarında.
Bu manayı bilürken
ahiret baki, cihan fani.
Cihanda kalmadı bir masiyet kim
ettim anı Sezadır olsa şermende benimle nevi insani"
beyitleriyle anlatmış bu makamdaki haletini. Kargapazarı dağlarında çileye girmiş günlerce. Nefsi emmare, nefsi levvame
makamlarından geçmek için.
Ahvalini anlatmış şöylece: "İhtilat nas şimdi çün yasag oldi bana
Guşeyi gam hanemiz cay-i firag oldu
bana
Nağme-yi bülbül sada-yi zişt-zağ
oldu bana"
Kargapazarı'nın gül bahçelerinden, karga seslerinin bülbül sadasından evla
olduğunu dile getirmiş yükseldiği makamda. İlahi aşk yandırmış özünü. "Hasretinle rişte-yi gamda ruz-u şeb ağlarken Sen yine ağyar ile nuşu şerab ettin yeter"
yollu feryatlar etmiş. Halini anlamayanlara:
"Aşk-ı mutlakdır eden divaneyi sahra nevred Gerdiş-i mecnuna sanma sevk-i Leyladır sebep"
beytinde, Allah aşkı, aşıkı sahralara
düşürür, mecnunun aklı başından gitmiş olarak gezinmesi de leyla yüzünden
değil, Allah aşkı sebebiyledir, manasında izahda bulunmuş.
"Aşkınla gönlüm nurdur, Her bir demi bir surdur Mey nuş-u cam hurdur
Geh mes ü geh mahmurdur Herkes bana mahrem değil Mahrem olan adem değil Küstah olursam gam değil Divaneler mazurdur
Sırr-ı enel hak'dan haber Dünyaya baksan ser-te-ser Her zerre bir mansurdur
Beyhude gerdiştir işi Kendüsüni bilmez kişi
Lütf-u hudadan dur'dur Bak bülbüle gülzarı gör, Güllerde mürg-ü zarı gör Esma içinde yâri gör, Biganeden mesturdur
Erenlere derler deli Viranedir gönlüm veli, Amma yine ma'murdur
Aşkımda amma sadıkım Tarh-ı gazelde HAZIK'ım, Tab'ım bana mezburdur"
gazeliyle ilahi aşkın ateşine tutulanlarca dünyanın nasıl
göründüğünü resmetmiş. Kinden, nemimeden, garezden ve hasedden kaçınmaya
davet etmiş insanları. "Zahida eyleme germiyyet rindana hased Yada gelmez mi neler eyledi şeytana hased"
berceste mısrasıyla bu daveti nakşetmiş sevenlerinin gönlüne. Vaz-ü nasihatlerini şu gazeliyle ne güzel ifade etmiştir O.
Derd-i dile derman ara Ser çeşme-yi heyvani bul,
Dünyada baki can ara Alem habib olmuş sana, Nefsin rakib olmuş sana Derdün tabib olmuş sana
Fehmetmeye lokman ara Beyhûde gerdiş eyleme, Efgân-ü naliş eyleme Dâ'vayı dâniş eyleme
Var
mektebe irfan ara Bu yolda ko canı seri, Beyhude gezme serseri Vadi-yi aşka düş yürü
Var sen
de bir sultan ara Aşıkları sarhoş ider, Akilleri bihûş ider Her gamzesi medhûş ider,
Bir
afet-i devran ara Hakkeyle yollarda yüzün, Belürmesün izin tozun Sür giceler yere yüzün,
Matlubuni pinhan ara HAZIK cihanda ser te ser, Eyle heman güş-ü güzar Senden seni agah ider, Kamili cud insan ara."
Taze vâdi gösterir eş'arda Hazık mıdır?"
diyerek, bir manada bu duruma da atıfta bulunan Hazık Efendi,
ayarında olduğu Nef'i kadar şöhret bulmamıştır memleketimizde.
"Haddeden geçmiş nezaket yal ü bal olmuş sana Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana"
gazeline:
Hun süzülmüş çeşm-i giryandan
şerab olmuş sana" ... şeklinde cevap verecek kadar büyük şair ve emsalsiz bir kalem
erbabıdır aslında.
Mekr dedikleri halkın kerem bozuntusudur"
"Nihâli mâsiyetimizin meyvesi melamet imiş Bu gülistanımızın hasılı nedâmet imiş"
diyecek kadar da dünyayı
sevmeyen birisidir." |
HABERFX.NET
Divan edebiyatı yorumcusu Hayati İnanç, Erzurumlu Hazık Mehmed Efendi'yi ve
Divan'ını anlattı. |
ZARAFETİ VE HUY GÜZELLİĞİ İLE ERZURUM'DA MEŞHUR ALİM VE ŞAİR HAZIK (www.erzurumportali.com)
Hazık, 1690 yılında Erzurum'da doğdu. Asıl adı Mehmed'dir. Seyyid Mehmed adıyla da anılmıştır. Şiirlerinde, “hazakatli, işinin ehli, usta” anlamına gelen "Hazık" mahlasını kullanmış, zarafeti ve huy güzelliği ile Erzurum'da meşhur alim şair
Hem-nâm-ı hayr-ı kâfile-i silk-i enbiyâ Hâzık lakab medîhada nâdir zuhura bak Zihnî Kaynak eserlerde ve Divan'ında, Hazık'ın aile fertlerinden babası, hanımı ve oğlu hakkında kısa bilgi vardır. Hazık, Peder kim ispiri Bu Bekr Efendi nam ile maruf mısraında da belirttiği gibi, Erzurumlu âlimlerden ispirli Ebu Bekir Efendi'nin oğludur. Ebu Bekir Efendi, Karabağ yöresinden Erzurum'a gelmiştir. Ebu; Bekir Efendi, çeşitli ilimlere dair on kadar eser yazmıştır. Oğulları tarafından korunan bu eserler, 1828'de Rusların Erzurum'u istilası sonucunda diğer kıymetli eserlerle birlikte gasp edilmek suretiyle İran'a götürülmüştür (Şu Bizim İspir. 1981).
Babası vefat ettiğinde Hazık 33 yaşındadır. Kendisinden çok şey öğrendiği babasının 1723 yılında vefat etmesine tarih düşürmüştür. Târih-i Vefât-ı Peder-i Hod Kara Bekir Efendi Rahimehullâh başlıklı ve üç beyitten oluşan bu tarih manzumesinde, babasını, ilmi yayma, eser yayımlama ve talebe yetiştirme yolunda her sıkıntıya katlanan fedakâr bir âlim ve Allah rızası haricinde hiçbir şey gözetmeyen kanaat- kâr bir hoca olarak tanıtmıştır.
Divan'ındaki Mersiye-i Zevce-i Hatice Hanım başlıklı mersiyeden Hazık'ın Hatice Hanım'la evlendiği, Târih-i Vilâdet-i Ferzend-i Ercümend-i Hod Ebu Bekir Efendi başlıklı tarihten de 1732'de bir oğlunun dünyaya geldiği ve ona Ebu Bekir adını verdiği anlaşılmaktadır.
Hazık'ın Tahsili
Hazık, önce Erzurum'da İhlasiye Medresesi müderrisi Müftü Ömer Efendi ve Kazabadi Ahmed Efendi gibi devrin tanınmış âlimlerinden ilim tahsil etmiş, daha sonra Feyziyye Medresesi müderrisi olan babası Ebu Bekir Efendi'den ders alarak tahsilini tamamlamıştır.
Hazık'ın Görevleri
Hazık, tahsilini tamamladıktan sonra Erzurum’da müderris, nakibüleşraf ve müftü olarak görev yapmıştır.
Hazık, icazetname aldıktan sonra Erzurum'da Yazıcızade İbrahim Paşa Medresesi ve bugün Çifte Minareli Medrese diye bilinen Hatuniye Medresesinde müderrislik yapmıştır. Erzurum'da elli yıl kadar çeşitli ilimlerin öğretimi ile uğraşmıştır.
Hazık,
"Başımda taşır idim gün nişan-ı sadatı"
mısraında da belirttiği gibi Hz. Muhammed'in soyundan gelen bir seyyiddir. Sadat-ı kiramdan olması dolayısıyla Erzurum nakibüleşraflığına, 1756'da da Erzurum müftülüğüne tayin edilmiştir.
Erzurumlu şair Zihnî, Erzurum müftülüğüne tayin edilen Hazık'a bir kaside sunarak onu tebrik etmiş, bu göreve liyakatini bildirmiş, görevinin hayırlı olmasını dilemiş ve bu görevde başarılı olması için dua etmiştir.
Arif Hikmet Tezkiresi, Muti adlı bir şahsın nüfuzunu kullanarak altı ay sonra Hazık'ı Erzurum müftülüğü görevinden azlettirip kendisinin bu göreve atanmasını sağladığını; aynı şahsın, Kuyruk Salih adlı birinin de fetva kâtibi olarak görevlendirilmesinde yardımcı olduğunu kaydeder. Her iki şahsın bu görevleri yürütebilecek ilim, irfan ve kabiliyete sahip olmadıklarının farkında olan Hazık, kaygısını nükteli bir beyitle şöyle dile getirmiştir:
Bir zamân hayli semin idi semend-i fetvâ Kuyruk'a düşdi zebûn oldı dirîgâ hayfâ
Târihçe-i Erzurum, Hazık'ın daha sonra tekrar Erzurum müftülüğü görevine atandığını ve bu görevi vefatına kadar sürdürdüğünü kaydetmektedir.
Hazık, Hicri 1176 yılının Ramazan ayı ve Kadir gecesinde Erzurum'da vefat etmiştir. Bu hicri yıl, ay ve günün Miladi karşılığı Nisan 1763'tür. Hazık'ın mezar taşı kitabesi ve vefatına tanıklık eden Erzurumlu şair Zihnî'nin, onun vefatına düşürdüğü iki manzum tarih tarih, Hazık'ın H.1176'da vefat ettiğini göstermektedir.
Bu mâh-ı rûzedeşeb-i kadre tesâdüfe Evtâr-t aşr âhir-i hayrü'ş-şühûra bak Çıkdı biri vefâtını bî-nokta harf ile Zihnî dedi hulûs ile zeyl-i sûtûra bak Şevk-ı niyâz-ı afv ile yâ hû deyüp iriş Gel gir huzûr-ı hazrete Hâzık sürura bak
Hazık, o dönemde Erzincankapı Mezarlığı'na defnedilmiş, daha sonra mezarı başka bir yere nakledilmiştir. Büyük Tefsir Tarihi, Hazık'ın Erzincankapı Mezarlığı'ndaki mezarının ilk zamanlar bir ziyaretgâh olduğunu, Hazık'ın mezarının yanında Maksut Efendi, Gıdalızade Mehmed Efendi ve Solakzade Ahmed Efendi'nin de yattığını, vücutları gibi mezarları da Erzurum için şeref sayılan bu dört meşhur âlimin son zamanlarda mezarlarının kaldırıldığını, yerlerinin bi- nâm u nişân kaldığını yazmaktadır.
Hazık'ın dostu Erzurumlu şair Zihnî, varlığı Erzurum için bir şeref sayılan Hazık'ın vefatının, bütün şehrî etkilediğini hem ilim ehlini hem de bütün Erzurum halkını derinden üzdüğünü ifade etmiştir
Erzurûmun âb u tâbın nev-bahâr olsun da gör Çeşme-sârâ Çeşme Pünhân âşikâr olsun da gör Ol hilâl-ebrû güzel bedr olmamış mehdir henüz Çâr-deh sâle cevân-ı işve-kâr olsun da gör Cûylar çekmez mi ol servi derûn-ı sîneye Sâye-endâz-ı kenâr-ı cûy-bâr olsun da gör Gör ne kanlar dökecekdir şîve-gâh-ı nâzda Çeşm-i mahmûrı o şûhun bâde-hâr olsun da gör
Hazık'ın İlmi Kişiliği
Hazık, zarif bir insan ve ilmiyle amel eden bir alimdir. Mehmet Nusret, Hazık'ın zarafeti ve huy güzelliği ile Erzurum'da meşhur olduğunu, Zihni ise Hazık'ın hayırla yad edildiğini söyler.
Hazık, 18.yüzyıl alim şairlerindendir. Erzurum müftüsü sanıyla tanınmış kudretli bir alimdir. Kaynak eserler, Hazık'ın en zor meseleleri halledebilecek bir ilme sahip meşhur bir alim olduğunda birleşmişlerdir.
Hazık Efendi İlm ercümendi Allame kendi Alem begendi Erzurumlu İbrahim Hakkı
Hazık'ın Eserleri
Hazık'ın manzum ve mensur olmak üzere Divan, Talikat Ala Tefsiri'l-Beyzavi ve Fetvalar adlı 3 eseri bilinmektedir.
Kaynak: Atatürk Üniversitesi, Erzurum'un Yüzleri, Prof. Dr. Hüseyin Güfta |
TÜRK EDEBİYATI İSİMLER SÖZLÜĞÜ (HÂZIK, Seyyid Mehmed Efendi (yesevi.edu.tr))
HÂZIK, Seyyid Mehmed
Efendi ISBN: 978-9944-237-86-4
Eserlerinden
Örnekler |
T.C. İSPİR KAYMAKAMLIĞI Hazık Mehmed Efendi
Edebi çevrelerce bilinen en eski İspirli şairdir. Erzurum’da doğdu. Asıl adı
Seyyid Mehmed, mahlası Hâzık olup ömrünün çoğunu Erzurum’da geçirdiği için
daha ziyade Erzurumlu Hâzık diye tanınır. Erzurum Feyziye Medresesi
müderrislerinden olan ve Kara Bekir lakabıyla tanınan babası Karabağ’dan
gelip İspir’e yerleşmiş olmalı ki kaynaklarda İspirli Ebûbekir Efendi adıyla
anılmaktadır. |
YÜKSEK LİSANS TEZİ (Serap Havva Sak) Hâzık Mehmed Hâzık 1690’da Erzurum’da doğdu. Asıl adı Seyyid Mehmed’dir. Babası, İspirli Ebu Bekir Efendi’dir. Mahlası Hâzık olup ömrünün çoğunu Erzurum’da geçirdiği için Erzurumlu Hâzık olarak anılmıştır. İlk eğitimini babasından aldıktan sonra İhlâsiye Medresesi müderrisi Müftü Ömer Efendi ve Kazâbâdî Ahmed Efendi gibi alimlerden ilim tahsil etmiş, tahsilini tamamladıktan sonra mülazım olmuştur. Daha sonra Erzurum’un çeşitli medreselerinde müderrislik yapmıştır. Erzurum’da elli yıl kadar ilim ve irfan hayatı içinde bulunan, çok iyi Farsça bilen ve klasik edebiyatla meşgul olan Hâzık, hocalığı süresince birçok öğrenci yetiştirmiştir. Peygamber soyundan geldiği için Erzurum Nakîbüleşrâflığına ardından 1757’de getirildiği Erzurum müftülüğü görevini ölümüne kadar sürdürmüştür. Hâzık 1764 yılında vefat etmiştir (Okçu, 1998:122).
“18.yüzyılın alim şairlerinden olan Hâzık, ilmi dil olarak Arapçaya, edebi
dil olarak da Farsçaya hakkıyla vakıftır. İran edebiyatını ve bu edebiyatın
inceliklerini kaynağından okuyup bilen, klasik Türk edebiyatını yeni mazmun
ve söyleyişlerle süsleyip zenginleştiren bir şairdir. Hâzık, zeki, hayal ve
sezgi gücü yüksek bir şairdir. Özellikle gazellerinde duygu ve düşüncelerini
ifade etmekte zorlanmaz. Söyleyişi rahat ve tabiidir. Kılı kırk yaran bir
titizlikle seçimi gerektiren, mana ve ahenk bütünlüğünü sağlayacak kelime ve
sesleri uzun uzun düşünüp taşınmasına gerek kalmadan da bulup gazeller
yazacak yetenekte bir şairdir. Hâzık ufku engin, zekası keskin, muhayyilesi
derin ve rengin, hayal gücü ise geniştir. Hâzık Hikemi şiir üslubuyla yazan
şairlerden olduğu için şiirlerinde öğretici tarzın bütün özelliklerine
rastlanır. Hâzık şiirlerinde manaya önem verir. Hâzık, şiirde öncelikle mana
arandığını, Pazar yerinde ham meyveye kimsenin iltifat etmediği gibi söz
meydanında da manadan mahrum sadece tumturaklı sözlerden meydana gelen şiire
kimsenin itibar etmeyeceğini ifade eder. Hâzık, şiirde mananın yanında
mazmuna da önem verir Mana ile mazmunun şiirin iki temel unsuru olduğunu
söyler” (Güfta, 2001: 38-46). |
|