37. FIKRA:

Zâtî ve Sıfatî Muhabbet Arasındaki Fark

Bir gün dervişler ile oturuyorduk. Bu fakîr, Resûl-i Ekrem’in “sallallahü aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” hizmetçilerine olan muhabbetimden, “O Server’in muhabbeti beni öyle kaplamıştır ki, Allahû Teâlâ’yı, O’nun vâsıtası ile, ya’nî Allahû Teâlâ’yı Muhammed’in “sallallahü aleyhi ve âlihi ve sellem” Rabbi olduğu için seviyorum” dedim. Hâzır olanlar bu sözden hayrette kaldılar, ammâ muhâlefet edemediler. Benim bu sözüm, hazret-i Râbi’anın sözünün tersi oluyor. O şöyle demişti: Resûlullah’ı “sallallahü aleyhi ve âlihi ve sellem” rü’yâda gördüm. Kendisine, “Allahû Teâlâ’nın muhabbeti beni öyle sardı ve kapladı ki, senin muhabbetine kalbimde yer kalmadı.”

Bu sözlerin ikisinde de sekr [muhabbet sarhoşluğu] var ise de, benim sözümde asâlet vardır. O tam sekirde iken söylemiş, bense sahvın [ayılmanın] başında söylemişim. Onun sözü sıfatlar mertebesinde, benim sözüm ise, Zât mertebesinden geriye dönüşten sonradır. Çünki Zât mertebesinde böyle muhabbete yer yoktur. Bütün nisbet ve bağlantılar, o mertebe yanında eksiktir. Orada hep hayret, ya da cehl vardır. Belki o mertebede, zevkle muhabbeti uzaklaştırmaktır. Hiçbir şekilde kendini O’nun muhabbetine lâyık göremez. Muhabbet ve ma’rifet sıfatlarda olur. Bahsettikleri zâta âit muhabbetten maksat, Zât-i ehadiyyet değil, zâtın ba’zı i’tibârları ile, zât demelerindendir. O hâlde hazret-i Râbi’anın muhabbeti sıfatlar mertebesindedir. Allahû Teâlâ doğruları ilhâm edicidir. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyid-il beşer ve âlih-il ether.