Bunlar
dokuz kısma ayrılır:
1. Husuf (güneş tutulması) namazı,
2- Küsuf (ay tutulması) namazı,
3- İstiska (yağmur isteme) namazı,
4- Tahiyyet'ül-Mescid namazı,
5- Abdestten sonra kılınan iki rek'at namaz,
6- Ezan ile kâmet arasında kılınan iki rek'at namaz,
7- Evden çıkmadan önce kılınan iki rek'at namaz,
8- Eve girildiğinde kılınan iki rek'at namaz ve
9- Benzerleri.
Biz şu anda aklımızda bulunanları zikredelim.
1.
Husuf ve Küsuf Namazı
Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:
Güneş ve ay, Allah'ın (varlığına delâlet eden) ayetlerden
iki ayettir ve hiç kimsenin ölümü ya da hayatı (doğumu) için
tutulmazlar. Binanenaleyh güneş ve ayın tutulduğunu
gördüğünüzde, derhal Allah Teâlâ'nın zikrine ve namaz
kılmaya koşup, O'na ilticâ ediniz.257
Hz. Peygamber'in oğlu İbrahim vefat ettiği zaman güneş tutulmuştu. Hz. Peygamber yukarıdaki sözleri halkın 'Güneş, İbrahim'in ölümü için tutuldu' şeklindeki iddiâlarını yalanlamak için söylemişti.258
Kılınış
Şekli ve Vakti
Bu namazın kılmış şekli şöyledir: İster kerahet vaktinde,
isterse de dışında olsun, güneş tutulduğu zaman, 'es-Salâtu
câmiatun' diye bağırılır. Bunun üzerine halk camiye toplanıp
imamla birlikte iki rek'at namaz kılar. Bu iki rek'atın her
birinde iki rükû vardır. Birinci rükû ikincisinden daha
uzundur. Güneş tutulduğu için kılındığından kıraati
(okuyuşu) gizlidir. Birincisinde Fâtiha ile Bakara sûreleri,
ikincisinde Fâtiha ile Âlu İmrân sûreleri, üçüncüsünde
Fâtiha ile Nisâ ve dördüncüsünde de Fâtiha ile Mâide
sûreleri okunur. Her kıyamda sadece Fâtiha okumak kâfi
olduğu gibi kısa sûrelerin okunmasında da beis yoktur.
Namazı uzatmaktaki gâye; güneş açılıncaya kadar devam
etmesidir. Birinci rükûda yüz ayet kadar, ikincide seksen,
üçüncüde yetmiş ve dördüncüde elli ayet kadar tesbih
okunmalı, secdeler de her rek'atın rükûu kadar olmalıdır.
Namazdan sonra, aralarında oturulan iki hutbe okunur. İmam
efendi, hutbelerinde cemaati sadakaya, köle âzâd etmeye ve
tevbeye teşvik etmelidir. Ay tutulduğu zaman da böyle
yapmalıdır. Ancak ay tutulması geceleyin vâki olduğu için
küsuf namazının kıraati seslidir.
Husuf
namazının vakti, güneşin tutulmasından açılmasına kadardır.
Güneş, tutulu olarak batarsa, bu namazın vakti de çıkmış
olur. Ay tutulması namazının vakti de güneşin doğuşuyla
sona erer; çünkü güneş çıkınca gecenin saltanatı son bulur.
Fakat ay, tutulu olarak batarsa namazının vakti geçmiş
sayılmaz; çünkü gece ayın saltanat zamanıdır. Eğer namaz
esnasında güneş ve ay açılırsa, namazı hafifleterek çabucak
tamamlamalıdır.
İmama ikinci rükuda yetişen kimse o rek'ata yetişmemiş sayılır; çünkü esas olan birinci rükûdur.
2.
Yağmur Namazı
Nehirler kuruyup yağmurlar kesildiğinde veya kuyulardaki
sular çekildiğinde, imama (devlet başkanına) düşen, önce
herkese üç gün oruç tutmayı emretmesidir. Bununla birlikte
halk güçleri yettiğince sadaka vermeli, zulümle alınan
malları sahiplerine iâde edip günahlarına tevbe etmelidir.
Bunlar yapıldıktan sonra dördüncü günde imam (devlet
başkanı) ve halk, yanlarında ihtiyarlar, kadın ve çocuklar
olduğu halde süslü ve en güzel elbiselerin giyildiği bayram
namazının aksine yırtık pırtık elbiseler içinde, tevazuyla
sahraya çıkmalıdırlar.
'Hayvanlar da insanlar gibi yağmura muhtaç oldukları için,
onların da insanlarla birlikte sahraya çıkarılması
müstehabdır' denilmiştir.
Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Eğer emzikli çocuklar, kamburlaşmış ihtiyarlar ve yayılan
hayvanlar olmasaydı, üzerinize oluk gibi azap
dökülecekti.259
Eğer zımmîler (gayr-i müslim vatandaşlar) alâmet-i fârikalarını takınarak toplantıya iştirâk ederlerse menolunmazlar.
İnsanlar sahranın geniş musallasında toplandıkları zaman, birisi es-Salâtu câmiatun (Namaz, cemaatla kılınacaktır!) diye bağırır. Bundan sonra imam, tıpkı bayram namazı gibi ancak tekbirsiz olarak iki rek'at namaz kıldırır. Namazdan sonra iki hutbe irâd edip hutbeler arasında da hafif bir oturuş yapar. Hutbelerin ağırlık noktasını af talebi teşkil etmelidir. İmam, ikinci hutbenin ortasında, sırtını cemaata çevirip kıbleye yönelmeli ve bu sırada abasını halin değiştirilmesine tefâulen değiştirmelidir.
Nitekim
aşağıya, sağ tarafını sola, sol tarafını da sağ tarafına
getirir; cemaat de onun gibi yapar. Bütün bunlar yapılırken
gizlice duaya devam etmelidirler. Daha sonra imam tekrar
cemaata dönerek hutbesini tamamlar. Halk, ters giydikleri
elbiselerini yatacakları zamana kadar çıkarmamalıdır. İmam
şöyle dua eder:
Ey Allahım! Sen bize duâ etmemizi emretmiş ve yaptığımız
duayı da kabul etmeyi va'detmiştin. İşte biz senin emrine
uyarak dua ettik. Sen de va'dettiğin gibi kabul eyle. Yâ
rabb! İşlediğimiz günahları affeyle. Sulanmak ve rızkımızın
genişlemesi hususundaki dualarımızı kabul eyle!
Sahraya çıkmazdan evvelki üç günlük hazırlık devresinde kılınan namazlardan sonra dua etmekte de hiçbir beis yoktur. Yağmur için yapılan bu duanın tevbe etmek, zulümle alman nesneleri iâde etmek ve benzerleri gibi birtakım edepleri ve bâtınî şartları vardır. Bütün bunlar inşaallah Kitab'udDa'avât'ta anlatılacaktır.
3.
Cenaze Namazı
Cenaze namazının keyfiyeti, meşhur ve mâlûmdur. Cenaze
hususundaki en kapsayıcı dua, sahih bir hadîste Avf b.
Mâlik'ten rivayet edilen duadır. Avf b. Malik şöyle
demiştir: Hz. Peygamber bir cenaze namazında şu duayı
yapmışlardır:
Ey Allahım! Ona mağfiret ve rahmet eyle. Onu âfiyete
kavuşturup affeyle. Onun yerini güzel kıl (onu iyi bir
şekilde misafir et) ve genişlet. Onu su, kar ve dolu ile
yıka. Beyaz elbisenin kirden temizlenmesi gibi, onu
günahlarından temizle. Ona evinden daha hayırlı bir ev,
eşinden daha hayırlı bir eş ihsân eyle. Onu cennete dâhil
et; kabir ve ateş azabından koru.260
Hatta (bu hararetli duadan ötürü) Avf b. Mâlik 'O ölünün yerinde olmayı temenni ettim' demiştir.
Cenaze namazının ikinci tekbirine yetişen kişi, kendi nefsinde namazın tertibini gözetmelidir. Böyle bir kişi, imamın tekbiriyle birlikte tekbir getirmelidir. İmam selâm verdiğinde tıpkı namaza geç kalan kimsenin yaptığı gibi, yetişemediği tekbiri getirip öyle selâm vermelidir. Eğer imam selâm vermeden evvel, yetişemediği tekbirleri çarçabuk getirip tamamlarsa bu namazda imama uymanın mânâsı kalmamaktadır. Bu bakımdan bu namazın tekbirleri zâhirî hükümler olup bunların diğer namazların rek'atları yerine kâim ve kabul olunması gerekir. İşte her ne kadar nezdimde aksi muhtemel ise de, kuvvetlisi budur. Cenaze namazının fazileti ve cenazeyi teşyî' hususunda vârid olan hadîsler meşhur ve mâlum oldukları için onları zikrederek sözü uzatmak istemiyoruz.
Cenaze
namazının fazileti nasıl büyük olmaz? Çünkü o farz-ı
kifâyelerdendir. Nafile olması ise, ancak başkasının edâ
etmesiyle, kendisine vazife olarak tevcih edilmeyen kimse
içindir. Başkası tarafından kılındığı için kendisine farz
olmadığı halde cenaze namazını kılan kimse farz-ı kifâyenin
faziletini elde eder. Çünkü namaza iştirak edenler bu farz-ı
kifâyeyi edâ edip diğer müslümanları bunun günahından
kurtarmışlardır. Bu bakımdan bu namaz, herhangi bir kimseden
bir farzı kaldırmayan bir nafile namaz gibi değildir.
Dua ve himmetlerin çokluğuyla bereketlenmesi için, cenaze
namazında cemaatin çok olmasını istemek müstehabdır. Çünkü
kalabalık bir cemaatte, duası Allah nezdinde kabul olunan
kimselerin bulunması ihtimâli daha büyüktür. Kureyb şöyle
anlatıyor: Oğlu öldüğünde İbn Abbas bana 'Ey Kureyb! Çık bak
bakalım, cemaat toplanmış mı?' dedi. Bu emir üzerine çıkıp
baktığımda ce-maatin toplanmış olduğunu gördüm. Dönüp
kendisine cemaatin toplandığım haber verdiğim zaman bana
'Acaba kırk kişi kadar var mı?' diye sordu. Ben de 'evet'
dedim. Bunun üzerine yakınlarına 'O halde cenazeyi
çıkarınız' diyerek sözlerine şöyle devam etti:
'Ben Hz.
Peygamber'in şöyle buyurduğunu işittim:
Ölen bir müslümanın cenaze namazına Allah'a ortak koşmayan
kırk kişi iştirâk ederse, Allah Teâlâ onların o kişi
hakkındaki şefaatlarını kabul eder.261
Cenazeyi
teşyî' eden kimse, kabristana vardığı zaman (veya kabristana
ilk girdiği zaman) şöyle demelidir:
Ey bu memleketin müslüman ve mü'min ahalisi! Allah'ın selâmı
sizin üzerinize olsun. Allah, buraya daha önce gelenlerimizi
ve sonradan gelecek olanlarımızı rahmetine nâil eylesin.
Allah Teâlâ dilediğinde biz de size yetişeceğiz.
Mezarlıktan, ölü defnedilmezden önce ayrılmaması evlâdır.
Ölü mezara konulduğu zaman, birisi kalkıp şöyle der:
Ey Allahım! Senin kulun nihayet sana vardı. Ona şefkat ve
rahmet eyle. Ey Allahım! Onun yerini genişlet. Onun ruhuna
gök kapılarını aç ve kendisini nezdinde güzel bir şekilde
kabul eyle. Ey Allahım! Eğer o iyiyse, iyiliklerini artır;
kötüyse de kusurlarını affeyle!
4.
Tahiyyet'ül-Mescid
Bu namaz, iki rek'at veya daha fazla kılmabilir. Bu niyetle
namaz kılmak sünnet-i müekkede'dir. Cum'a günü hutbe okurken
imamı dinlemek şiddetle vâcib olduğu halde hutbe esnasında
(Şafiî'ye göre) camiye girenin boynundan bu namaz sâkıt
olmaz. Camiye giren kişi farz namaza dursa veya geçmiş bir
namazı kaza etse bununla cami hediyesini yerine getirmiş ve
bundan elde edilen sevabı da kazanmış olur. Çünkü bu
namazdan gaye, kulun mâbede ilk girdiği zaman, mâbede mahsus
bir ibâdet yapmasıdır. Yukarıda söylediğimiz namazlardan
birini kılmakla caminin hakkını da edâ etmiş olur. İşte bu
sırra binaendir ki camiye abdestsiz olarak girmek mekruhtur.
Eğer camiye bir kapısından girip öbür kapısından çıkmak veya
oturmak için abdestsiz giriyorsa şöyle demelidir:
'Sübhânallâhi ve'l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhu vallâhu
ekber'.
Bu duayı dört defa tekrar etmek lâzımdır. Denildiğine göre bu duayı dört defa okumak, fazilet bakımından iki rek'at namaza denktir.
Şafiî mezhebine göre kerahet vakitlerinde tahiyyet'ül-mescid namazı kılmak mekruh değildir. Kerahet vakitleri şunlardır: İkindi namazından güneş batıncaya ve sabah namazından güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar geçen zaman; zevâl vakti; güneşin doğuş ve batış ânı.
Tahiyyet-ül-Mescid'in kerâhet vaktinde mekruh olmaması şu
rivayete dayanmaktadır:
Hz. Peygamber bir ikindi namazından sonra iki rek'at namaz
kıldı. Bunun üzerine kendisine 'Sen bizi bu vakitte namaz
kılmaktan menetmedin mi?' diye soruldu. Hz.Peygamber de 'Bu
iki rek'at, öğle namazından sonra kılageldiğim sünnet idi.
Gelen heyetle meşgul olduğum için kılamamıştım' karşılığını
verdi.262
a) Kerahet vakitlerinde yalnızca sebebi olmayan namazların
kılınması mekruhtur. Nafile namazların kaza edilmesi,
sebeplerin en zayıfıdır. (Buna rağmen Hz. Peygamber kerahet
vaktinde bu sebebe dayanarak iki rek'at namaz kılmıştır).
Nafilelerin kaza edilip edilmemesi hususunda âlimler ihtilâf
etmiştir. Geçmiş nafilenin benzeri kılındığı zaman, acaba
bu, o nafilenin kazası olur mu diye tereddüt edilmektedir.
Madem ki kerahet vakitlerinden, en zayıf sebeple dahi
kerahiyet hükmü ortadan kalkıyor, o halde camiye girmekle de
ki bu kuvvetli bir sebeptir kerahet ortadan kalkar. Bu
sırra binaen eğer cenaze hazırsa namazı kerahet vaktinde
kılmabilir. Kerahet vakitlerinde güneş tutulması ve yağmur
namazı da kılınır; çünkü bu namazların birçok sebepleri
vardır.
b) Nafile namazların da kaza edilebilmesidir; çünkü Hz. Peygamber geçmiş nafilesini kaza etmiştir. Rasûlullah'ın bu fiili, bizim için en güzel bir örnektir.
Hz. Âişe
şöyle buyurmaktadır:
Hz. Peygamber çok uykusu geldiği veya hasta olduğu için,
geceleyin kalkıp teheccüd namazını kılamazsa, o günün erken
saatlerinde oniki rek'at namaz kılardı.263
Âlimler
şöyle demişlerdir: Namazda olduğu için müezzinin sesini
işittiği halde gereken cevabı veremeyen kimse, selâm verdiği
zaman, verilmesi gereken cevapları kaza etmelidir. (Ezanı
müez-zinin okuduğu gibi tekrarlamak; ancak Hayya ale's-salâh
ve Hayya ale'l felâh'a karşılık Lâ havle velâ kuvvete illâ
billâh deme göre Rasûlullah bu iki rek'atı ikindiden önce
kılıyordu; fakat gelen elçilerle meşgul olduğu için
ikindiden sonra kazâ etmiştir. (Bu rivayet, mevzuya
daha uygundur) Müezzin ezanı bitirmiş ve sükût etmişse bile
böyle yapmalıdır. Bu bakımdan 'Sonradan kılınan sünnet
terkedilen sünnetin kazası değil, ancak onun benzeri bir
namazdır. O halde sünnet kaza edilemez' diye iddiâ eden
kimsenin bu iddiâsının mânâsız olduğu anlaşılmaktadır. Zira
eğer onun iddiâ ettiği gibi olsaydı, Hz. Peygamber kerahet
vaktinde sünnet kılmazdı. (Bu vakitte kılmış olduğu namazın,
geçmiş sünnetin kazası olduğu anlaşılmıştı. Bu fetvâ, Şafiî
mezhebine göredir).
Evet bir kimsenin devam ettiği bir virdi (ibadeti) varsa, herhangi bir özürden dolayı yerine getirememesi onun bu virdi terketmesine sebep olmamalıdır. Aksine bu virdini başka bir vakitte kaza etmelidir ki, nefsi ikinci bir defa terketmeye meyledip kolayına kaçmasın! Nefisle mücâhede bir haktır.
Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah nezdinde amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı
olanıdır.264
Hz.
Peygamber, bu sözüyle amelin devamlılığında gevşeklik
göstermemenin daha uygun olduğunu kasdetmektedir.
Hz. Âişe Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet
etmektedir:
Kim devamlı yapmakta olduğu bir ibadeti usanarak terkederse,
Allah Teâlâ ona buğzeder.265
Bu bakımdan her müslüman bu tehdide mâruz kalmamaya dikkat etmelidir. Bu hadîsin tahkîki şöyledir: Kişi, ibadetini Allah Teâlâ kendisine buğzettiği için usanarak terketmektedir. Eğer Allah'ın buğzu ve uzaklaştırması olmasaydı, bu kişiye tembellik ve usanç musallat olmazdı.266
5.
Abdest Namazı
Abdestten sonra kılınan iki rek'atlık namaz mûstehabdır.
Çünkü abdest almak Allah'a yaklaştırıcı bir ibadettir;
hedefi ise namazdır. Abdestsizlik ârızdır ve çoğu zaman
abdest, daha namaz kılınmadan önce bozulur. Böylece abdest
için sarfedilen çaba onunla bir namaz kılınmadığı için boşa
gitmiş olur. Bu bakımdan abdestten sonra ara vermeksizin iki
rek'at namaz kılmak abdestin boşa gitmeyerek hedefine
varması demektir. Bu durum Hz. Bilâl'in hadîsiyle sâbittir.
Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Cennete girdiğimde Bilâl'in orada olduğunu gördüm.
(Uyandığımda) ona 'Ey Bilâl! Hangi amelin sayesinde benden
evvel cennete gittin?' diye sordum. 'Bilmiyorum, ancak her
aldığım abdestten sonra iki rek'at namaz kılıyorum' dedi.267
6.
Tahiyyet'ül-Menzil
Bu, kişinin evine girdiği ve evinden çıkacağı zaman kıldığı
iki rek'at namazdır.
Ebu
Hüreyre, Hz. Peygamber'den şöyle rivayet ediyor:
Evinden çıkmaya niyet ettiğinde iki rek'at namaz kıl. Bu
seni kötü çıkıştan korur. Evine girdiğin zaman da iki rek'at
namaz kıl. Bu da seni kötü girişten korur.268
(Dinen) kıymeti olup başlatılan her manevî iş de bu namazı
kılmak bakımından tıpkı evden çıkış ve giriş gibidir. İşte
bu sırra binaendir ki hadîste İhrama girerken, sefere
başlarken ve seferden dönerken ve bir de eve girmezden evvel
camide iki rek'at namaz kılınsın'269 buyrulmuştur.
Bütün
bunlar, Hz. Peygamber'in fiiliyle sâbittir.
Salihlerden bazıları, yemek yedikleri ve su içtikleri zaman,
kalkar iki rek'at namaz kılarlardı. Aynı şekilde her yapılan
işten sonra da mutlaka namaz kılarlardı. Herşeyin başında
Allah'ın zikriyle bereketlenmek en uygun harekettir. Bu da
üç mertebeye ayrılır:
a. Bu mertebelerin birincisi yeme-içme gibi günde birkaç
defa tekrar edilir. Bu bakımdan böyle bir işe Allah'ın
ismiyle başlanır.
Hz.
Peygamber bir hadîsinde şöyle buyurmaktadır:
Önemli bir işin başlangıcında Bismillahirrahmânirrahîm
denilmediği takdirde o iş bereketsizdir.270
b. Pek fazla tekerrür etmeyen, ancak esasta çok mühim olan
şeyler; nikâh kıymak, nasihat etmek ve müşaverede bulunmak
gibi... Bu işlere Allah'ın hamdiyle başlamak müstehabdır.
Evlendiren
'Hamd Allah'a, salât ve selâm da Hz. Peygamber'e
mahsustur. Kızımı seninle evlendirdim'; nikâhı kabul eden de
'Hamd Allah'a, salât ve selâm da Hz. Peygamber'e mahsustur.
Onun nikâhını kabul ettim' demelidir.
Ashâb, tebliğ yaparken nasihat ve istişare ederken önce Allah'a hamdeder ve sonra söze başlardı.
c. Fazla tekerrür etmeyen, fakat vâki olduğu zaman da devam eden mühim hâdiseler; sefere çıkmak, yeni bir ev satın almak, ihrama girmek gibi... Bütün bunlardan evvel iki rek'at namaz kılmak müstehabdır. Seferin en azı evden çıkmak ve eve girmektir; çünkü bu da bir nevi yakın sefer sayılır.
7.
İstihare Namazı
Bir işi yapmak isteyip, âkıbetini bilmeyen, yapılmasının mı
yoksa terkedilmesinin mi daha hayırlı olduğunu kestiremeyen
kimseye Hz. Peygamber şunları emretmektedir:
İki rek'at namaz kılmalı; birinci rek'atın Fâtiha'sından
sonra Kâfirûn sûresini, ikinci rek'atın Fâtihsa'sından sonra
da İhlâs sûresini okumalıdır. Namazı bitirdikten sonra da
şöyle dua etmelidir: 'Ey Allahım! Senden ilmindeki hayrı
istiyorum.
Beni kudretinle muktedir yapmanı istiyorum. Senin büyük fazlından istiyorum; çünkü senin kudretin vardır, benimse yoktur. Sen bilirsin, bense bilmem. Gâiblerin en incelerine kadar bilen sensin! Ey Allahım! Eğer şu yapmak istediğim şey dinim, dünyam, âkıbetim, dünya ve âhiret hayatım için hayırlı ise bana takdir eyle ve benim için onda bereket ihsan eyle. Onu bana kolaylaştır. Eğer bu şeyin benim için, dinim, dünyam, âkıbetim, dünya ve âhiret hayatım için hayırsız ise onu benden, beni de on-dan uzaklaştır. Bana hayır nerede ise onu takdir eyle. Çünkü sen herşeye kâdirsin'.271
Bu hadîsi, Câbir b. Abdullah rivayet etmiş ve şöyle demiştir: 'Hz. Peygamber, bize Kur'an sûrelerini öğrettiği gibi her işimizde de istihareyi öğretirdi'.
Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Biriniz herhangi birşey yapmak istediği zaman, iki rek'at
namaz kılsın ve sonra da yapacağı şeyi düşünerek
zikrettiğimiz duayı okusun. (Böylece yapılıp yapılmamasmdan
hangisi hayırlı ise ona teşvik olunacaktır.)
8.
Hâcet Namazı
Sıkışan, din ve dünyasının ıslahı hususunda aşılması güç
birşeyle karşılaşan, hâcet namazı kılsın;
çünkü Vüheyb b. el-Verd'den272 şöyle rivayet edilir: Böyle bir kişi oniki rek'at namaz kılıp, her rek'atında Fâtiha, Âyet'el-Kürsî ve İhlâs sûresini okumalı ve namazdan sonra da secdeye kapanarak şöyle demelidir:
'Sahip olduğu izzetle hükümran olan, şefkat yüzünü cömertçe gösteren ve keremde bulunan, ilmiyle herşeyi şaşmaz bir şekilde sayan ve hepsinin adedini bilen, kendisinden başka tesbihe lâyık bir varlık bulunmayan, minnet ve fazilet sahibi; izzet ve keremin mâliki olan, yegâne ihsan sahibi Allah, her türlü ortaklık ve eksiklikten münezzehtir. Ey Rabbim! Arşındaki izzet düğümlerinin ve kitabındaki rahmetin en son mertebelerinin hürmetine; en büyük ismin, en yüce sa'y'in, iyi ve kötülerin geçme imkânına sahip olamadığı tam ve âmm kelimelerin hürmetine sığınarak senden Muhammed'in (s.a) ve âlinin üzerine rahmet deryalarını coşturmanı isterim'. Kim bu duadan sonra Allah'tan meşrû birşey isterse, isteği kabul olunur.
Vüheyb şöyle buyurmuştur: "Ashabdan gelen bir haberde 'Sakın bu duayı sefihlere öğretmeyiniz; çünkü isyanla onu kötüye kullanabilirler' denilmektedir".273
9.
Tesbih Namazı
Bu namaz müstakil olarak rivayet edilmiştir; vakti ve sebebi
yoktur. Haftada bir veya ayda bir defa kılmak müstehabdır.
İkrime, İbn Abbas'tan şöyle rivayet ediyor:
Hz. Peygamber birgün amcası Abbas b. Abdülmuttalib'e şunları söyledi: 'Ey amca! Sana birşey vereyim mi? (Öğreteyim mi?) Sana birşey vereyim mi? Sana birşey vereyim mi? Bunu yaptığın takdirde Allah, başından sonuna kadar; eski yeni kasden ve yanlışlıkla yaptığın, gizli açık günahlarını affeder. Dört rek'at namaz kılacak ve her rek'atında Fâtiha ile bir sûre okuyacaksın. Birinci rek'atın kıraatini bitirdiğin zaman rükûa varmadan onbeş defa 'Sübhânallâhi ve'l-hamdü lillâhî velâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber' diyeceksin. Sonra bu tesbihi rükûda on defa, rükûdan kalktığında on defa, birinci secdede on defa, iki secde arasında on defa, ikinci secde de on defa ve ikinci secdeden kalkarken de on defa tekrarlayacak; her rek'atta yetmişbeş defa olmak üzere dört rek'atı da boyle kılacaksın. Eğer gücün yetiyorsa bunu hergün kıl! Buna gücün yetmiyorsa her cum'ada bir, buna da gücün yetmiyorsa ayda bir eğer buna da gücün yetmiyorsa senede bir defa kıl'.274
Başka bir
rivayette de şöyle denilmektedir:
Kişi namazın başlangıcında Sübhâneke duasını okuduktan sonra
Fâtiha'yı okumadan önce- (biraz evvel zikrettiğimiz) tesbihi
onbeş defa okuyacaktır. Fâtiha'dan sonra on defa, geri
kalanı da (daha önce söylediğimiz gibi) onar defa
okuyacaktır. Fakat birinci rek'atın tahiyyatına otururken
okumayacaktır.
Bu şekil daha iyidir; İbn Mübârek de bunu tercih etmiştir. İki rivayetin toplamından üçyüz tesbih meydana gelir. Bu namazı gündüz kıldığında bir, geceleyin kıldığındaysa iki selâmla tamam-laması daha iyidir.
Çünkü bir
hadîste şöyle buyurulmaktadır:
Gece namazları ikişer rek'at kılınır.275
Eğer
tesbihten sonra 'Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil
aliyyil-azîm' derse daha güzel olur; çünkü hadîsin bazı
rivayetlerinde böyle denilmesi yolunda emirler vardır.
Hz. Peygamber'den rivayet edilen namazlar işte bunlardır. Bu namazların kerahet vakitlerinde kılınması müstehab değildir. Ancak tahiyyet'ül-mescid namazı, (daha önce de söylediğimiz gibi) bu vakitlerde de kılınabilir. Tahiyyet'ül-mescid'den sonra zikrettiğimiz abdest, sefer, evden çıkma ve istihare namazlarının kerahet vaktinde kılınmaları ise müstehab değildir; çünkü bu vakitlerde namaz kılınması kuvvetli bir şekilde yasaklanmıştır, Bu namazlar, sebepleri zayıf olduğu için küsuf, yağmur ve tahiyyet'ül-mescid namazları derecesine yetişemezler.
Bazı mutasavvıfları gördüm ki, kerâhet vakitlerinde iki rek'at abdest sünnetini kılıyorlardı. Onların bu hareketi, hakikatten çok uzaktır; çünkü abdest hiçbir zaman namazın sebebi olamaz. Aksine namaz abdestin sebebidir. Bu bakımdan namaz kılınması için abdest almak uygun olduğu halde abdest alındığı için namaz kılmak uygun değildir. Her abdesti bozulan kerâhet vaktinde namaz kılmak isterse, abdest alıp namaz kılmasından başka çıkar yol olamaz. Bu durumda da kerâhetin herhangi bir mânâsı kalmamış olur. Tahiyyet'ul-Mescid'in iki rek'at sünnetine niyet edildiği gibi abdestin iki rek'at sünnetine niyet etmek uygun değildir. Aksine abdest aldığı zaman bu namazı tatavvu olarak kılacaktır ki abdesti namazsız kalmasın. Nitekim Hz. Bilâl de böyle yapardı. Bu bakımdan abdestten sonra kılınan iki rek'at, mücerred tatavvu namazdır. Ancak abdestten sonra kılınır. Hz. Bilâl'in hadîsi, abdestin de güneş tutulması ve tahiyyet'ul-mescid gibi, namazın sebebi olduğuna delâlet etmez ki 'Abdestin iki rek'atı' diye niyet edilsin.
Bu bakımdan abdeste namazla niyet etmek muhal olur; namaza abdestle niyet etmek daha uygundur. Abdestinde 'Namazım için abdest alıyorum' ve namazında da 'Abdest aldığım için namaz kılıyorum' demesi asla intizamlı bir söz olamaz. Abdestini kerâhet vaktinde dahi namazsız bırakmamak isteyen kimse, eğer zimmetinde herhangi bir sebepten dolayı sıhhatinde tereddüt ettiği bir namazı kazaya niyet etmek sûretiyle kerahet vaktinde de abdest namazını kılabilir. Çünkü farz namazların kazalarını kerahet vaktinde kılmak mekruh değildir. Ama bu vakitlerde sebepsiz sünnetlere niyet etmenin hiçbir mânâsı yoktur:
Kerâhet
vakitlerinde sebepsiz namazların yasak olmasında üç mühim
sır vardır:
1. Güneşe tapanlara benzemekten kaçınmak,
2. Şeytanların yayılmasından sakınmak;
zira Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur:
Güneş, beraberinde şeytanın boynuzu da olduğu halde çıkar.
Doğduğunde boynuz beraberindedir. Yükseldiği zaman ondan
ayrılır. Tam göğün ortasına geldiği zaman tekrar birleşir.
Batıya doğru kaydığında ayrılır; batışı dolayısıyla ışığı
azalmaya başladığında yine birleşir. Batınca tekrar
ayrılır.276
Hz.
Peygamber böyle buyurmak sûretiyle bu vakitlerde namaz
kılmayı yasaklamış ve aynı zamanda yasaklamanın illetine de
dikkat çekmiştir.
3. Âhiret yolunun yolcuları bütün vakitlerde namazlara
kesintisiz devam etmek isterler. Halbuki aynı ibadete
kesintisiz olarak devam etmek usanç verir. Fakat insan bu
ibadetten bir zaman için menedilirse yeniden canlanır ve o
ibadete karşı iştiyâkı artar. Bir de insanoğlunun
menedildiği şeye karşı hırslı olduğu da bir gerçektir. Bu
bakımdan namazın bu vakitlerde yasaklanması, âhiret
yolcularını ziyadesiyle teşvik etmekte, vaktin bitmesini ve
namaza yeniden başlamayı dört gözle beklemelerini
sağlamaktadır. O
halde bu vakitler, devamlı namaz kılmaktan usanılmaması için
tesbih ve istiğfar ile ihya edilmeye tahsis edilmiştir.
Böylece insan ibadetin bir nev'inden diğerine intikal etmek
sûretiyle feraha kavuşur; çünkü her yenilikte bir lezzet ve
zevk vardır. Sürekli olarak aynı şeye devam etmek bir
ağırlık ve usanç getirmektedir. İşte bu sırra binaendir ki
kulluk sadece secdeden, rükû veya kıyamdan ibaret
kılınmamış; aksine muhtelif ibadetlerle çeşitli amellerden
ve ayrı ayrı zikirlerden teşekkül etmiştir. Kalp onlara
intikal
ettiğinde her birinden ayrı bir lezzet alır... Eğer kişi
sürekli olarak aynı şeye devam ederse sonunda mutlaka
usanır.
Kerâhet vakitlerinde sünnetlerin kılınmamasının sır ve hikmetleri bu üç mühim sebeple birlikte birçok sebeplerden oluşmaktadır ki,beşer tâkati için bütün bu hikmetlere muttali olmak mümkün değildir. Allah ve Rasûlü bu hikmetleri herkesten daha iyi bilirler. Bu mühim hikmetler, ancak şeriatça mühim olan kaza, yağmur, güneş tutulması ve tahiyyet''ül-mescid namazları gibi sebeplerden dolayı terkedilebilir. Sebeplerin zayıfları ise, bu vakitlerdeki yasaklılık hikmetiyle çarpışır. Onu kaldırmaması daha uygundur. Bizce en iyisi budur. Allah herkesten daha iyisini bilir.
Kitabu Es'ar'is-Salât ve Mühimmâtihî (Namaz'ın Sırları ve Önemli Meseleleri) adlı bölüm burada sona erdi. Bunun ardından Allah'ın izniyle- Kitabu Esrar'iz-Zekât (Zekât'ın Sırları) adlı bölüm gelecektir. Hamd, her türlü eksiklikten münezzeh olan Allah'a mahsustur. Mahlukâtın en seçkini Hz. Muhammed'e, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun!
257)
Buhârî ve Müslim, (Muğire b. Şu'be'den)
258) Buhârî, el-Edeb, Müslim, (Muğire b. Şu'be'den)
259) Beyhakî, (Ebu Hüreyre'den zayıf bir senedle)
260) Müslim
261) Müslim
262) Buhârî ve Müslim, (Ümmü Seleme'den). Müslim'in diğer
bir rivayetine
263) Müslim
264) Buhârî ve Müslim, (Hz. Âişe'den)
265) İbn Sinnî, Riyaz'ul Mutaabbidîn, (Hz. Âişe'den mevkuf
olarak)
266) Bu, çözülmesi güç olan hükümlerdendir. Binaenaleyh
burada Zebîdî'nin
buyurduğu gibi devir ve teselsüle benzer bir durum vardır.
267) Buhârî ve Müslim, (Ebu Hüreyre'den)
268) Beyhakî, Şuab'ul-İman, (Bekir b. Amr'dan)
269) Haraitî, Buhârî ve Müslim
270) Ebu Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn Hibbân, (Ebu
Hüreyre'den)
271) Buhârî, (Câbir'den); İmam Ahmed bu hadîsin münker
olduğunu söylemiştir. Zebîdî ise, Müslim dışında bütün sünen
sahiplerinin bu hadîsi rivayet ettiklerini söyler.
272) Künyesi Ümeyye veya Ebu Osman olup, Kureyşlidir. Asıl
ismi Abdülvehhab'dır. H. 153 senesinde vefat etmiştir.
273) Sahavî, el-Kavl'ul-Bedi'; Irâkî, Deyremî'nin bu hadîsi
Müsned'ül-Firdevs'te çok zayıf iki senedle zikrettiğini
rivayet etmektedir. Bkz. Zebîdî, III/470
274) Daha önce geçmişti.
275) Buhârî ve Müslim, (İbn Ömer'den)
276) Nesâî, (Abdullah es-Senabihî'den mürsel ve müteşabih
olarak)