Namazda niyeti dil ile söylemek bid'attir (Dine sonradan sokulmuştur). Bid'atın hasenesi (güzeli) de yoktur.

Bazı âlimler; namazın farzlarından olan niyet için, kalb niyetiyle beraber, dille söylemeyi;

– Bid'at-ı hasene (Güzel bid’at).

Diye anlatmışlardır. Halbuki, Resulûllah (s.a.v) Efendimiz'den, keremli ashâb-ı kiramdan, tabiin-i izamdan, niyetin dille yapıldığına dair herhangi bir şey anlatılmadığı gibi, bu mânâda sahih veya zaif bir rivâyet dahi yoktur. O kadar ki, onlar, kametin ardından ayağa kalkar kalkmaz tekbir almışlardır. Bu durumda, niyetin dille söylenmesi bid'attir. Buna:

– Bid'at-ı hasene (Güzel bid’at).

Demişlerdir ama bu mânâda bu Fakir der ki:

– Bu bid'at, sünnet bir yana; farzı dahi kaldırmaktadır. Çün ki, insanların pek çoğu, bu durumda, niyet işinde yalnız dille söylemek ile yetinecekler ve kalblerini hazır edemeyeceklerdir. Dolayısıyla, kalbdeki gaflete hiç aldırış etmeyeceklerdir. İşte o zaman da, namazın farzlarından biri olan niyet, tamamen bırakılacak; namaz da fasid yani geçersiz olacaktır.

[Bid'at: Resûlullah (s.a.v) ve râşid halifeleri döneminde olmayıp, sonradan dine eklenen şeyler.]

(Niyet; kalbin bir şeye yönelmesidir ve tamamen kalbe ait bir vasıftır. Dilin bu işte bir kabiliyeti yoktur. Göz için işitme, kulak için görme ne ise, dil için niyet de odur. Dil ancak niyeti ifâde edebilir, söze dökebilir. Dolayısıyla dille yapılan iş niyet değil, niyetin söylenmesi olur. Ayrıca kalbin sıfatı olan bu niyet; söz konusu cümlelerin dil dudak oynatmadan sessizce söylenmesi de değildir. Bu niyet; tamamen ne yaptığının farkında olmaktır. Dolayısıyla; bir kimse, kalbî şuur olmadan, bir alışkanlık olarak, ezberinde bulunan niyet ifadelerini söyleyerek tekbir almış olsa, niyet hâsıl olmadığı için namazı batıl olur. Bu mesele çok mühimdir.)