MEVZÛU:
a) Bu tarikatta iken, arız olan bazı vakıalar..
b) İrşad olma talebinde
olanlardan bazılarının hallerini beyan..
***
NOT:
İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu, büyük şeyhi Muhammed
Bakibillah'a yazmıştır.
***
Kulların en küçüğü Ahmed'den bir arzuhaldir.
Bu kevnî (yaratılmış)
mertebelerde zuhur eden tecellilerden bazılarını; bundan önceki mektuplarımda
bildirmiştim. Onlardan sonraki tecelliler, külli sıfatları özünde toplayan vücub
mertebesinde zuhur etti. Hem de; yüzü kara, kötü bir kadın suretinde göründü.
Daha sonra da, ehadiyet mertebesinde tecelli etti. Uzun boylu bir erkek
suretinde göründü. Yüksek olmayan, ince bir duvar üzerinde idi.
Anlattığım tecellilerin her ikisi de, şu unvanla zuhur etti: Hakkaniyet.
Ne var ki bu, bundan önceki tecellilerin hilâfına idi; onlar, bu unvanla
olmamışlardı.
Bu esnada bana, ölüm temennisi arız oldu. Hayalime şöyle
geldi: Kendim Bahr-i Muhit sahilindeyim; ayaktayım. Kendimi oraya atmaya
çalışıyorum; ama arkadan bir iple bağlanmışım. Bunun için, denize atlamam mümkün
olmuyor.
Bundan bana şu malum oldu: Bu ip, bu bedenle olan bağlantıdan
ibaret.. Dolayısı ile, bu bağlantının kesilmesini temenni ettim.
Bundan
sonra bana has bir keyfiyet arız oldu. işte o vakit, zevk yollu şu hali buldum:
Kalpte, Sübhan Hak'tan gayrı şey kalmamış...
***
Bundan sonra;
vücuba dayalı külli sıfatlara nazar vaki oldu. Ki bunlar: Mahal ve zuhur yerleri
itibarı ile hususiyet kesbetmişlerdir. Sonradan, bu hususiyetler de düştü; hem
de tamamı ile.. Sıfatlar, ancak şu unvanla kaldı: Külliye-i vücudiye.. (Her
manada varlık..) Başka kalmadı.
Aynı şekilde; onların, anlatılan
hususiyetlerden tecerrüdüne de nazar ilişti. O zaman da şu malum oldu: Şu anda
sıfatlar, gerçekten aslına verilmiştir Ama, hususiyetlerden tecerrüd etmeden
evvel, aslına verilme manası çıkmaz. Meğer ki, cevaz yollu bir durum ola.. Sûrî
tecelli erbabının halinde olduğu gibi..
İşbu vakit içinde, hakikî fena
tahakkuk etti. İşbu haletle tahakkuk sonundadır ki: Bende ve benden başkalarında
olan sıfatları hep bir yoldan buldum; mahal imtiyazları kalktı.
Bundan
sonradır ki: İncelik taşıyan gizli şirk çeşitlerinden kurtulmak müyesser oldu.
Artık ne arş kaldı; ne de ferş.. Ne zaman kaldı; ne de mekân.. Hattâ, ne
cihetler kaldı; ne de sınırlar.
Durum anlatıldığı gibi olunca, senelerce
tefekküre daldığımı farz edelim; bu âlemden bir zerrenin dahi, mahluk olduğuna
dair bir bilgi elde edilemez.
Sonra..
Nefsimin taayyününe ve
özümde has yüze nazar vaki oldu. Bu taayyün, eski bir elbise suretindeydi.
Yırtık pırtıktı; bir şahsa da giydirilmişti. Bildim ki: Bu şahıs, o has yüzdür;
lâkin, hakkaniyet unvanı ile suret bulup öyle şekil almamış..
Bu arada, o
şahsın üzerinde bulunan ince bir deriye nazar ilişti. Sonradan, kendimi o deri
buldum. Taayyün sayılan o elbiseyi de kendime yabancı gördüm. Yani: Benden
ayrılıp gitmiş..
Yine nazar, o deri üzerinde bulunan bir nura ilişti; ama
o nur, bir an sonra, gözden kayboldu. Aynı şekilde, o elbise ve deri de gözden
kaybolup gitti. Ve; önceki cehalet hali baki kaldı.
Bu anlatılan vakıanın
tabirini, bilgimin yetiştiği kadar arz etmeye çalışacağım. Yeter ki: Doğruluğu
ve yanlışlığı bilinsin. Şöyle ki:
O anlatılan suret, ayn-ı sabitten
ibarettir; vücubla imkân arasındaki berzah gibi. Nasıl ki, onların her biri, iki
yandan bir yana ayrılır; kemal derecedeki farkla tahakkuk eder.
Elbise
ile nur arasındaki deriye gelince; o da: Varlıkla yokluk arasındaki berzahtır.
(Aralık, boşluktur.)
Sonradan, kendimi o derinin aynı bulmam ise,
berzahiyete ulaşmama işarettir.
Bundan önce, Vakıalarda; kendimi
varlıkla yokluk arası berzahta bulmuştum. Bundan zahir olan odur ki: Afaka
nispetle durum böyledir ve bu nefse olan nazardır.
Anlatılandan başka bir
fark daha zahir oldu ama, yazı sırasında onu unuttum. Bu ve daima hâsıl olmakta
olanlar; cehalet ve yabancılıktan başka bir şey getirmedi.
Bu gibi
oyunlar, ara sıra çıkıyor; sonradan da kayboluyor. Ancak, ona dair bir marifet
kalıyor o kadar..
Bazı vakıaların (rüyaların) tabirinden âciz durumdayım.
Onların tabiri zımnında hatırıma gelenlere ise, itimad edemiyorum. Bunun için,
size arz etme yoluna cür'et ediyorum. Ümid odur ki: Hazretin uyarması ile, yakin
hali hâsıl ola..
Beklenen odur ki: Bu düşük ilgilerden, teveccühünüz
bereketi ile necat hâsıl ola.. Aksi halde, iş cidden zordur.
Anlatılan
manada bir şiir şöyledir:
Yardımı yoksa kula, Hakkın ve has kullarının;
Melek olsa da, gitmez karası safhalarının.
***
Serhend
meşâyihinden, Şeyh Abdullah Niyazi'nin oğlu Şeyh Taha ki; bu zatla Hacı
Abdülaziz arasında tam bir sevgi bağı vardır. Kendisi, mübarek ayaklarınızı
öpmeyi dilemektedir. Aynı zamanda inâbe ve bu tarikat-i aliyye-i şerifeye girmek
isteği de var. Sadakatle, ingin gönülle bana iltica etti; kendisine istihare
emrini verdim. Zahirde bir bağlılığı da var.
***
Burada zikir yolu
akınlar, çoğunlukla rabıta yolu ile uğraşmaktalar. Rüyada gördüğü mana sebebi
ile bazıları rabıta almak için geliyor. Bazılarının da, Dehli'den gelmeden önce
rabıta ile bağı var; baştan, huzur ve istiğrakla da gitmektedirler.
Onların bazısı, sıfatları asla vermektedir; yani: Sıfatları ondan görmektedir.
Bazıları da böyle değildir. Lâkin, onlardan hiç biri, vahdet-i vücud yoluna
gitmemektedir; hattâ nurlara ve keşiflere de..
Molla Kasım Ali, Molla
Mevdud Muhammed ve Abdülmümin; cezbe makamında üst noktaya vâsıl oldular. Fakat,
Molla Kasım, nüzule dönüktür. Diğerlerinin nüzulü malum değil..
Şeyh Nur,
o noktaya yakındır; ama henüz oraya ulaşmadı.
Molla Abdurrahman dahi, o
noktaya yakındır; ama arada az mesafe var.
Molla Abdulhadi'nin kendinde,
istiğrakla huzur var. Şöyle diyor:
— Mutlak münezzeh şanı büyük Allah'ı
eşyada tenzih sıfatı ile müşahede ediyorum. Keza fiilleri de, o Yüce Zat'tan
görmekteyim.
***
Taliplere ve istidadlılara gelen feyizler; ancak
yüceliğinizden gelen bir devlettir. Onların feyizleri babında, bu Fakir'in bir
katkısı yoktur.
Bir mısra:
Ben yine o Ahmed'im, değişmedim.
***
Vakıalardan bir vakıa (rüya) esnasında şöyle demiştiniz:
—
Eğer onda mahbubiye; manası olmasaydı; maksada erişmekte çok duraklama olurdu.
Böylece, inayetinizle mahbubiyeti de beyan etmiş oldunuz. Bu kelâmdan, benim tam
bir ümidim var. Bu cür'etlerin hemen hepsi de ondan geliyor.
Hakîkat Kitâbevi Tercümesi