Müslümanlığın Şartları

İBÂDETLER

EHL-İ SÜNNET İTİKADINI DOĞRU ÖĞRENMEK

Müslüman olan bir kimseye, en önce, dil ile söylediği «LÂ İLÂHE İLLÂLLAH MUHAMMEDUN RESÛLULLAH» sözünün manasını kalbi ile bilmesi ve inanması farzdır. Bundan hiç şüphe etmemelidir. Müslümanlığın aslı için, yani Müslüman olmak için, inanması ve  bu imanda şüphenin bulunmadığına kalbin karar vermesi kafidir. Delil ve hüccetlerle bilmek her Müslüman'a farz-ı ayın değildir. Zira Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)  Arabların delil ile bilmesini, ilm-i Kelam okumasını, şüphelerini araştırıp bunların çözülmelerini emir buyurmadı. Belki tasdik ve inanmayı kâfi gördü. Avamın derecesi bundan fazla olamaz.

Fakat söz söylemesini bilen, şüpheye düşen ve cahili şüpheye düşürecek olan bir kimsenin şüphelerini gideren bazı âlimlerin bulunması lazımdır. Bu ilme «Kelâm» denir. Bu farz-ı kifâyedir. Bir şehirde bu şekilde bir iki kimsenin bulunması yetişir. Cahil itikad sahibi olup, kelâm âlimi, onun itikadının muhafızı ve rehberi olur.

Kendini tanımanın hakikati ise, bu iki makamın ötesinde bir başka yoldur. Bunun başlangıcı mücâhededir. Mücâhede ve riyazet yolunda gitmeyen kimse, bu dereceye tamamen kavuşamaz ve davasında haklı olamaz. Çünkü, zararı kârından fazla olur. Bu; perhiz etmeden ilaç alan kimseye benzer ki, ölmesinden korkulur. Çünkü o ilaç midesinin şeklini, halini bozar, şifa bulamadığı gibi, hastalık daha da artar.

Müslümanlık unvanında dediğimiz gibi, marifetin hakikatinden bir numûne ve nişan vardır, bunu ehli olan arar. Dünya ile alâkası olmayanlar,  onunla uğraşmayanlar ve ömründe Allahü Teala'yı aramak ve istemekten başka şeyle uğraşmayanlar hariç bunun hakikatini kimse arayamaz. Bu da zor ve uzun bir iştir. O halde, herkesin gıdası olana işaret edelim. Bu da Ehli Sünnet itikadıdır. Bu itikadı kalbinde bulunduranlar için bu itikad, saadet ve kurtuluş tohumu olacaktır.