MEVZUU: Hamele-i Şeriat-i Garra (şeriat emirlerini taşıyan) olan âlimlere ve ilim talebelerine tazim edilmesine teşvik.

NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buharî'ye yazmıştır.

Sübhan Allah, sizlere düşmanlar karşısında yardım eylesin. Seyyid'ül-enbiya hürmetine.. Ona ve diğer peygamberlere salât, selâm ve tahiyyat..

*** 

Fukaraya iltifat olarak gönderilen mektubunuzun mütalaası ile şerefyâb oldum.

Mevlâna Muhammed Kılıç Muvaffak mektubunda yazdığına göre, ilim taliplerine ve sofiyeye verilmek üzere bir mikdar harçlık göndermiştir. İlim taliplerini sofiyeden önce zikretmiştir ki, himmet nazarında bu cidden güzel olmuştur.

– Zahir batının unvanıdır. 

Hükmüne göre, umarız ki, bu ulema cemaatı için, batında dahi bir takdim (öne alma, öncelik verme) olsun. 

– «Her kab içindekini sızdırır.» 

Manası bu babda pek güzeldir. 

İlim taliplerini öncelikle ele almak, Şeriat'ın tervici demektir. Zira onlar, Şeriat-ı Nebeviye'nin Millet-i Mustafaviye'nin kâimesi (ayakta durduranı) hükmündedirler. İnsanlar, kıyamet günü, ancak şeriattan sorumlu olacaklardır; tasavvuftan değil.. 

Cennete girmenin, cehennemden uzaklaşmanın başlıca sebebi, Şeriat'ın emrini yerine getirmeye dayanır. 

Peygamberler, kâinatın en faziletlileri olarak, insanları ancak, Şer'î işlere davet etmişlerdir. Allah-ü Teâlâ, onlara salât ve selâm eylesin. Kurtuluşun esasını onda bulmuşlardır. Bu büyüklerin gönderilmesinden maksat şudur: Şer'î emirlerin tebliği.. 

İşte, yukarıda anlatılan mânâdan anlaşılıyor ki: Hayırların en büyüğü şeriatın tervicine çalışmak, onun hükümlerinden her birini ihya etmeye gayret etmektir. Bilhassa şu zamanda ki: İslâmî esaslar yıkılmaya bırakılmıştır. Allah yolunda binlerce nakdî tutarda sadaka verilse; şer'i meselelerden birini yerine getirme sevabına eşit olamaz.. Şundan ki: Böyle bir fiil, yaratılmışların en büyüğü olan peygamberlere uymaktır; onlarla kurulan bir ortaklıktır. Onlara salât ve selâm olsun. 

Muhakkak olan bir durum var ki; o da şudur: Hasenelerin en kemalli derecede olanları bu zatlara bırakılmıştır. Nakdî yardım gibi sadakaları, başkaları da yapabilir. 

Şeriatın ikamesinde, onun hükümleri ile amel etmekte nefsin muhalefeti vardır. Zira, şeriat, nefsin arzusu hilâfına gelmiştir. Ama mal sadakası vermekte, bazan nefsin muvafakati vardır. 

Evet.. 

Şayet mal sadakası vermek, şeriatın teyidi ve milletin tervici için olursa; onun için pek yüksek derece vardır. Böyle bir niyetle verilen sadaka, sair işler için başka zamanlarda verilen binlerce sadaka yerine geçer. 

Burada şöyle bir soru sorulabilir: 

— İlim talibi, nefsin elinde esirdir; bu hali ile, nasıl sofiye üzerine takdim edilir (onlardan önde sayılır)?. Ki bu sofi nefsin esaretinden kurtulmuştur. 

Bu soruya cevab olarak şöyle derim: 

— Bu soruyu soran, henüz sözün hakikatini anlamamış; işin aslına muttali olamamıştır. Şöyle ki: İlim talibi, nefsin elinde esir düşmüşlüğü olmasına rağmen, yaratılmışların necatının sebebidir. Zira: Şer'î hükümlerin tebliği onun vasıtası ile olacaktır. Sofî zata gelince, nefsin elinden kurtulmuş olmasına rağmen, yalnız kendisini kurtarır; kendi dışındakilere iltifatı yoktur. Yani: Diğer yaratılmışlara.. 

Kurtulması, yalnız kendisine münhasır olana nazaran, başkalarının ve büyük bir topluluğunun necatı kendisi ile olanın, pek faziletli olduğu karara bağlanmış bir iştir. 

Ancak, sofi olan bir zat: Fena, beka, seyr-i anillah ve seyr-i billah sülûklerinden sonra; halkı davet vazifesi ile bu âleme dönerse.. kendisi, şeriatı tebliğ edenler zümresine dahil olur. Bunun için verilecek hüküm, ulema-i eşraf hükmü gibidir. İşbu hal, şu âyet-i kerimede asıl manasını bulur: 

— «Bu, Allah'ın fazlıdır; dilediğine verir. Allah büyük fazlın sahibidir.» (62/4)


Hakîkat Kitâbevi Tercümesi