MEVZUU: "İki yayın birleşimi veya daha da yakın" (53/9) mealine gelen ayet-i kerimedeki sırların beyanıdır. NOT: İmam-ı Rabbanî Hz. bu mektubu, Mahdumzade Hace Muhammed Said'e yazmıştır. *** Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına selâm. Şimdi: – "İki yayın birleşimi veya daha yakın" (53/9) Meâline gelen ayet-i kerimedeki büyük sırrı dinle. İnsan-ı kâmil, seyr-i ilellahtan sonra, seyr-i fillahta tahakkuk edip Allah'ın ahlâkı ile de tahalluk ederek icmal yollu bir seyri itmam, esma ve sıfat zuhuru akislerinin dairesini itmam –esma ve sıfat akislerinin zuhur dairesini itmam, seyr-i fillaha bağlıdır– etmedikçe, zılliyet şaibesi olmadan; kendisinden mâşukun zuhur bulmasına lâyık ve müstahak olmaz. Hem de hâliyet ve mahalliyet tevehhümü olmadan. O derece ki, mâşukun zâtî sıfatları kendi zatından ayrılmaz. Zâtın sıfatlarla, aşıkın aynında zaruri olarak zuhuru başlar; iki yay dahi hâsıl olur. Yani sıfat yayı ile zat yayı. Bu en yüce makam: – "İki yay... (Kâ'be kavseyn...)" (53/9) Mâkamı olup zıll şâibesi olmadan, aslın zuhurudur. Sübhan Allah'ın inâyeti ile sâdık âşıkta tam irtibat ve mâşukun zâtı ile taalluk zuhura geldiği zaman, o derecede ki, isim ve sıfat muradı olmadan... İşte o vakit, yüce Sultan Allah'ın fazlı ile tamamı ile nazarından isim ve sıfat örtülür. Müşahedesinde ve düşüncesinde, zattan gayrı bir şey kalmaz. Her ne kadar sıfatlar mevcud olsalar dahi, onun müşahedesine gelmezler. İş bu halet içinde: – "Daha da yakın..."(53/9) Sırrı zuhura gelir; iki yaydan da bir eser kalmaz. Anlatılan bu en yüce makamla hübut (aşağı inme) vâki olduğu zaman; ilk adımı halk âlemine basar. Hatta toprak unsuruna oturur. Bu temiz unsur, kuds âleminden uzaklığına, ondan ayrılmış olmasına rağmen; kuds âlemine her şeyden daha yakındır. Nüzule ve hübuta baktığımız zaman; yakınlık devletini, halk âleminin nasibi olarak buluruz; hatta toprak unsurunun nasibi... Evet, urucu (yükselme) tarafında daireden birinci noktaya mülâhaza ettiğimiz zaman; bu canibe noktaların en yakını olarak ikinci noktayı buluruz. Hübut canibinde mülâhaza ettiğimiz zaman dahi, birinci noktaya noktaların en yakını olarak, son noktayı buluruz ki, birinci noktaya ikbal ve teveccüh etmektedir. İkbal edenle, iraz eden arasında çok fark vardır. İkinci noktanın, birinci noktanın zuhuratına meyli vardır. Son nokta ise, zuhuratı arkasında bırakarak, zâhir olan zatı istemektedir. Bu nerede, öbürü nerede? Duâ makamında bir ayet-i kerime meali: – "Rabbimiz, zatından bize rahmet ver. İşimizde bizim için muvaffakiyet hazırla." (18/10) Hüdâ'ya ittiba edenlere selâm...
|