MEVZUU: Velâyet-i Muhammediye ve Velâyet-i İbrahimiye bahsi. Bu mânâ altıncı mektupta vardır; burada o meselenin halli talebine bir cevaptır.

NOT: İmam-ı Rabbanî Hz. bu mektubu, Hâce Muhammed Haşim Keşmiri'ye yazmıştır.

***

Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına da selâm.

Şöyle sormaktasınız:

– ALTINCI MEKTUP'ta vaki olan şu ibarenin manası nedir?

– Sanıyorum ki; yaratılmamdan maksat şudur: Velâyet-i Muhammediye, Velâyet-i İbrahimiye ile boyanmış ola. Her ikisine de salât, selâm ve tahiyyet. Bu velayetin hüsn-ü melâhati ile, o velayetin cemal-i sabahati imtizaç eyleye...

Bir dahi, Mahbubiyet-i Muhammediye makamı, bu boyanma ile yüksek dereceye ulaşa...

Bilesin ki,

Kılavuzluk ve arabuluculuk mansıbı memnu olmadığı gibi, onda bir mahzur da yoktur. Kılavuzluk eden, güzel bir delâlete, her iki cemal ve kemal sahibi birbirini imtizaç ettirip buluşturur. Birinin güzelliğini, öbürünün güzelliği ile arkadaş ettirir. Onun böyle bir şey yapması, hizmetinin tamlığından son derece şerefli ve saadetli olduğundandır. Bu mânâdan da, bir noksan ve kusur gelmez; yani iki güzellerin şanına. Böyle bir şey olmayacağı gibi, bu aracılıkta onların güzelliği ve cemali artar. Onun sebebi ile, her ikisi için taravet (tazelik, körpelik) ve ziynet artar. Böyle bir şeyin olması da, onun için şeref ve saadettir. Onların hiçbirine bundan dolayı bir noksan ve kusur çıkmaz.

Bir şiir:

Şanınıza hiç de noksan gelmez bu yandan;

Benim için bin şeref olsa da o yandan...

Hulasa, devlet erbabına, hizmetçiler ve uşaklar tarafından husule gelen menfaat ve istifade memnu olmadığı gibi, asla bunda bir mahzur da yoktur. Zira, öyle bir şey, bir kusuru ve noksanı gerektirmez. Hatta, devlet erbabının kemali, hizmetçilerin ve uşakların yapacakları hizmettedir. Devletli olmakla kusurlu odur ki, hizmetçilerde bir menfaat ve yarar görmez. Onlardan istifade edip yararlanmayı, onlardan yardım beklemeyi kusur ve noksan sayar.

Bu mânâda bir ayet-i kerime şöyledir:

– "Ey Nebi, sana ve senin izinde giden mü'minlere Allah yeter." (8/64)

İbn-i Abbas (ra) dedi ki:

– Bu ayet-i kerime, Hazret-i Ömer'in (ra) İslâm dinine girmesi üzerine nazil olmuştur.

Allah ondan razı olsun.

Bedihi mânâ şu ki: Küçüklerin ve alt derecede olanların hizmetleri, büyüklerin ve üstünlüklerin mertebe meziyetini muciptir. Bir kimse, bu açık mânâyı anlamaz ise, ibarenin ne kusuru vardır? Görmez misin ki, sultanlar ve emirler, derli toplu olup saltanat kurmakta hizmetçilere ve kolculara muhtaçtırlar. Yine onlar görürler ki, kendi kemalleri onlara bağlıdır. Bu mânâdan ötürü de, kendi mertebelerine asla bir kusur ve noksan gelmez. Nitekim, bu mânâ rütbeliye de, rütbesize de malumdur.

Üstte anlatılan şüphenin menşei, küçükler tarafından hasıl olan temuttu (geçinmek) ve intifaı (menfaatlanma) ile; büyükler tarafından gelen ve intifa manalarını ayırd edememektir. İşte bundan tebeyyün etti ki, birinci mânâ kemali mucip olup ikincisi ise, noksanı artırır. Caiz olan da, birinci mânâ olup, ikinci mânâ mümtenidir, hiç yakışmaz.

Dua makamında bir ayet-i kerime meali:

– "Rabbimiz, bize katından rahmet ver. İşimizde bizim için muvaffakiyet hazırla..." (18/10)

Hüdaya ittiba edenlere selâm.