MEVZUU: Asıllar mertebelerine ve ibadetler mertebelerine yükselmek beyanındadır. NOT: İmam-ı Rabbanî Hz. bu mektubu, Mir Muhammed Nu'man'a yazmıştır. *** Alemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm Seyyed'ül-Mürselin Resulullah'a... Bir şiir: Halkın ötesindedir, insanın mertebesi; Bundandır huzur izzetinde gerilemesi... Ayrılmazsa uzaklığından gurbet halinden; Bulunmaz hiç mahrumiyette insan gibisi... Allah'ın inayeti ile asıllara urucu vaki olur ise, ki o asıllara kendisi zıll gibidir. O asılların her birinde kendisi için fena hasıl olur; sonra da onunla beka. Bu fena ve beka sebebi ile: – Ene... (Ben...) lâfızının ıtlakı, o zıldan zail olur, kendisinin fani olup beka bulduğu asla ıtlak edilir. Kendi nefsini dahi, o aslın aynı olarak görür. Yüce Hakkın keremi ile o asıldan dahi yükselir ise, ilk aslına, bu aslın üstünde bulunan asılla fena ve beka hasıl olur. Bu asıl da onun için bir zıll gibidir. Yani ilk asıl. Böylelikle de: – Ene... (Ben...) lâfzı ıtlakı ilk asıldan zail olur; ikinci asla düşer. O, dahi kendisini bu ikinci aslın aynı olarak bulur. Bu ikinci asıldan da, üçüncü asla yükselme durumu olur ise, o zaman: – Ene... (Ben...) lâfzının ıtlakı, bu üçüncü asıl için takarrür eder ki, ikinci asıl bunun zıllıdır. Üstte anlatılan bağlantı, her üst asılla alttaki asılda devam eder. Ki, alttaki asıl, üsttekinin zıllı durumundadır. Söyle ki: Sırf Sübhan Allah'ın fazlı ile, zıldan asıla yükselme vaki olur ise, o zaman: – Ene... (Ben...) ıtlakı, o zıldan zail olup asla düşer. İnsan dahi, kendisini o aslın aynı olarak bulur. Taa, Allah'ın dilediği yere kadar gider. Bu dahi, istidad derecelerinin değişik durumlarına göredir. O asıllar, bu çokluk ve bu üstünlük onun parçaları olur. Böylece damla deniz olur, zerre dağ olur. Bu asıllar ki, onun parçaları durumundadır; hiç şüphe edilmeye ki, onların kemalâtından ve bereketlerinden kâmil mânâda kendisinin nasibi vardır. Kendisinin kemalâtı dahi, o parçaların kemalâtını cami durumundadır. İşte bu anlatılan mânâdan gerektir ki, insan-ı kâmil ile, sair insan fertleri arasındaki fark ayırd edile... Zira, o umman deniz olup diğerleri de, onun damlaları hükmündedir. Hem de küçük küçük. Bunlar, onun kemalini naşı! bilip idrak edebilirler? Bu mânâda şu cümle ne kadar güzeldir: – İlâhi, o ne hikmettir ki, evliyanı öyle eyledin; onları bilen seni bulur. Seni bulamayan dahi, onları bilemez. insan-ı kâmil ile noksan insan arasında parçalarının azlığı ve çokluğu arasındaki fark olduğu gibi; onların taatları ve hasenatları arasındaki dahi çok fark vardır. Meselâ, bir insana yüz dil verilir ve bu dillerin her biri ile Subhan Hakkın zikrini yapar. Kendisine bir lisan verilen ve bu lisanla da, Allahu Teâlâ'yı zikretmeye çalışan kimse ile bunun ne gibi bir nisbeti olabilir. Yerinde olur ki, iman, marifet, sair kemalât dahi, bu manaya göre kıyas edile... Dua makamında bir ayet-i kerime meali: – "Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla... Çünkü sen her şeye kadirsin..."(66/8) Evvel ahir, alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun. Salât ve selâm onun Resulüne... daima ve sonsuzluğa kadar. Keza, o Resulün âl-i kiramına ve ashab-ı izamına da. Taa, kıyamet gününe kadar.
|