MEVZUU: a) Askerlik telvinatının erbab-ı cemiyete temkin olduğunun beyanı.. b) Bu arada mevlid okunmasına dair sorusuna cevap. NOT: İmam-ı Rabbanî Hz. bu mektubu, Hâce Hüsameddin Ahmed cenaplarına yazmıştır. *** Allah'a hamd olsun. Onun seçmiş olduğu kullarına selâm. Mübarek mektubun mütalaası, mülatafa-i münifenin (yüksek iltifatların) mülâhazası ile teşerrüf ettim. O mektup, bu Fakir'in adına kerem ve şefkat olarak gönderilmiştir. Şunun için Sübhan Allah'a hamd-ü şükürler olsun ki, sıhhat ve afiyet üzeresiniz ve uzakta kalan ahbabın hallerini gözetmekten de hali kalmamaktasınız. Bu taraftaki fukaranın (dervişlerin) hal ve vaziyetleri de hamdi muciptir. Şöyle ki: Aynen belâda afiyet vardır; tefrika zannedilen şeylerde dahi bir birlik vardır. Refakatta bulunan evlâd ve ahbab ise, vakitlerini cemiyet üzere geçirmektedirler. Halleri dahi, terakki ve tezayüd üzeredir (yani yükseliş ve artış kaydetmektedir) Askerlik onlar hakkında bir hanigahtır. Askerlik telvinatı içinde bir gönül birliği onların nasibidir. Onlar, bu yerin levazimi olan çeşitli taallukatın içinde oldukları halde, tek talebe yönelmiş ve onunla dolmuşlardır. Hiç kimsenin onlarla meşgul olduğu yoktur. Hiç kimseden onlara zarar da gelmez. Hal böyle iken, onlar itibardan düşük olup hapislik ve kayd devletine giriftardırlar. O ne iyi bir kimsedir ki, kendisine hapislik olur da, onun uğruna halâs bir cevize bile satın alınmaz. Ey o kimse ki, kaydı (bağlanması-zincire vurulması) vardır; salınmak onun yanında bir muz kadar kıymetli değildir. *** Ey mahdum, Göz nuruna yazılan mektuptan asıl maksat, bazı nimetlerin fevtine duyulan hasrettir. Ki bunların husulü, vatan civarında olmaktadır. Askerlerin gelmesi ve onlarla sohbet kendi iyiliklerinedir. Zira, onların askerlik işlerini bilmeleri daha çok; bu yerin faydasına ve zararına olan ıttılaları daha ziyade ve fazladır. *** O mektuba derc edilmiş ki: – Onlara bir afet isabet etmez diye yazarsanız, oraya gelsinler. Ne var ki, gaybı ancak Allah bilir. Lâkin, Sübhan Allah'a hamd olsun; Sübhan Allah'ın keremi ile arkadaşlardan ve refakatta bulunan kimselerden hiçbirine, şu ana kadar tefrika afeti isabet etmemiştir. Hem de, tefrika erbabı ile karışıp durdukları halde... Bunlardan hiçbiri, esas matluptan imtina etmemiştir. *** O mektuba, mevlid kıraati için şu husus da derc edilmiştir: – Kur'an okunmasının kendisinde, naat (ilâhi) okumakta, menakıb okumakta ne gibi bir zorluk vardır? Yani güzel sesle... Bu hususta yasak olan odur ki, Kur'an harfleri tahrif ve tağyir edilir. Bir de, yasak olan nağme vezinlerine uyup makam tutturmak için sesi alçaltıp yükseltmektir. Bir de, buna uygun düşen el çırpması eklenir ise... Kaldı ki, böyle bir şey şiirde dahi yakışık alan mubah cinsi değildir. Şayet, üstte anlatılan mahzurlar olmadan, iyi niyetle kasideler okurlarsa ve Kur'an harflerine bir tahrif gelmeyecek şekilde okurlarsa, bu durumda ne gibi bir mani olabilir? Ey mahdum, Bu arada, Fakir'in hatırına gelen şu ki: Bu yol, tamamen kapatılmadıkça, bu heveskârlar bir türlü vazgeçmezler. Şayet aza cevaz verecek olsak, iş çoğa varır. – Azı çoğa götürür, sözü meşhurdur. Vesselam...
|