MEVZUU: Sübhan Hakkın sıfatlan; zatının ne aynıdır, ne de gayrı.

NOT: İmam-ı Rabbanî Hz. bu mektubu, Kadı Eslem'e yazmıştır.

***

Allah'a hamd olsun. Onun seçilmiş kullarına da selâm.

Allah çalışmalarını şükrana lâyık eylesin; ehl-i sünnet uleması ne kadar güzel söylemiş:

-Sekiz hakiki sıfat, ne odun ne de onun gayrıdır.

Bu marifet, akıl tavrının ötesindedir. Bunu, ancak, feraset nuru ve enbiyaya mutabaat bereketi ile bulmuşlardır. Onlara salât ve selâm olsun.

Akıl erbabı, bu ibareden, iki nakzedicinin kalkmasını anlamışlardır. Amma zamanın ve mekânın ittihadını, tenakuz husulünün şartlarından olduğunu bilememişlerdir. O makamda, zaman ve mekân mecali olmadığına göre; orada tenakuz nasıl tasavvur edilebilir? Ulemanın:

-Gayr... (başka) lâfzındaki tasarrufu, tenakuzun defi içindir. Onlar:

-Gayr... (başka) demekle has bir mana murad etmişlerdir ki; asla ona hacet yoktur. O kadar ki, keşfe dayalı nazar, bu hususiyeti engeller. Hangi manaya olursa olsun; gayriyeti nefyetmektedir.

Şöyle buluruz: Yüce Hakkın sıfatlan pek mukaddes zatının aynı olmadığı gibi; elbette zaid olup onun zatının gayrı da değildir. İsterse bu manada zaid olsunlar ve onlarla zat arasında ikilik sabit olsun. Akıl erbabı katında mukarrer olan:

-iki şey, birbirinden başkadır kaziyesi bu makama muhaliftir; usullerine de tenakuz gelmiştir.

Bu mana üzerine yukarıda dedim ki:

-Bu, akıl tavrının dışındadır.

Bunun manası şudur: Akıl onu bulamaz; onu idrakten yana kusurludur. Amma şöyle demek değildir:

-Akıl, onun hilâfına hükmeder.

O nasıl hilâfına hükmeder ki; henüz onu tasavvur dahi edememiştir. Hatta onun idrak kapsamı dışındadır. Onun isbat ve nefy hükmü nasıl tasavvur edilir?

"Rabbimiz katından bize rahmet ver. İşimizde bizim için muvaffakiyet hazırla."(8/10)