KATIR ve DEVE
Katırın biri bir gün bir
deveyle buluştu... ikisi de bir ahıra düştüler. Katır dedi ki: “Ben tepede,
düzde, pazarda, köyde çok düşüyorum. Hele dağ terekesinden aşağı inerken her
zaman korkumdan tepe taklak kapanırım. Sense yüz üstü pek az düşersin... be
neden? Yoksa senin arı canın devletlik mi ki?
Ben her an tepesi üstü
düşer, dizimi vurur, yüzümü, dizimi kanlara bularım! Palanım, yüküm baş aşağı
olur; kiracıdan da daima dayak yerim. Hani az akıllı adam gibi... o da aklının
kıtlığından günahından tövbe eder... her an da tövbesini bozar. O tövbe bozan
reyindeki, azmindeki gevşekliğinin yüzünden zamanede İblise maskara olur.
Her an yükü ağır olan ve
taşlık yolda gitmeye savaşan topal beygir gibi tepesi üstüne düşer. O ters
huylu, tövbesini bozduğu için kafasına gaybtan tokatlar yer durur. Sonra tekrar
gevşek azmiyle tövbe eder... fakat Şeytan “Ne yaptın?” der demez tövbesini
bozar. Pek zayıftır... fakat kendisini öyle ulu görür, öyle kibirlenir ki
Allah’a ulaşanlara bile hor bakar!
Ey deve, sense mümine
benzersin; yüz üstü az düşer, burnunu az vurursun! Sende ne var ki afete
uğramıyorsun... sürçmüyor, yüz üstü az düşüyorsun?
Deve dedi ki: “Her
kutluluk Allah’tandır ama benimle senin aranda çok fark var! Benim başım yüce,
iki gözüm yücelerini görüyor... yüce görüş sahibini zarardan korur. Ben dağın
başındayken dağın eteğini görürüm... her çukuru, her düzü kat, kat görürüm.
Nitekim o ulu er de
eceline kadar başına ne gelecekse gördü. Yirmi yıl sonra neler olacak o iyi
huylu bütün bunları bilir. Hatta o takva sahibi yalnız kendi halini görmez...
batıdakilerin halini de görür, doğudakilerin halini de! Nur, onun gözünde,
gönlünde yurt tutar... neden mi dedin? Vatan sevgisi yüzünden!
Hani Yusuf gibi... o da
ayın, güneşin kendisine secde ettiğini önce rüyasında gördü. On yıl önce hatta
daha önce gördükleri Yusuf’un başına geldi. “Mümin Allah nuru ile görür” sözü
saçma değil... Allah nuru, gökleri bile delip geçer.
Senin gözünde o nur
yok... yürü, sen hayvani duygulara kapılıp kalmışsın! Sen, gözünün zayıflığından
ayağının önünü görürüsün... zayıfsın kılavuzun da zayıf! Elle ayağa kılavuzluk
eden gözdür... basılacak tutulacak yeri de o görür, basılmayacak tutulmayacak
yeri de o! Sonra bir de benim gözün pek aydındır... bir de şu var: Yaradılışım
tertemizdir benim. Çünkü ben, helâlzadeyim... zinadan olma ve sapıklardan
değilim. Sense şüphe yok ki zinadan olmasın... yay kötü oldu mu ok eğri gider!”
Katır doğru dedin ey deve
dedi... bu sözü söyler söylemez de gözleri yaşlarla doldu. Bir müddet ağladı,
devenin ayağına kapandı; dedi ki: Ey kulların Allah’ınca seçilmiş er, lütfetsen
de beni kulluğa kabul etsen ne ziyana girersin?
Deve, mademki huzurumda
ikrar ettin dedi... yürü, zamanenin afetlerinden kurtuldun. İnsafa geldin,
beladan halas oldun; düşmandın muhabbet ehline katıldın! Kötü huy zaten senin
aslında yoktu... aslı kötü olandan inattan, kötülükten başka bir şey gelmez.
Fakat aslında kötülük olmayan ve iğreti olarak kötü huylara sahip olan,
kötülüğünü ikrar eder, tövbe etmeyi diler. Adem peygamber gibi. Onun işlediği o
pek ehemmiyetsiz suç da iğretiydi de derhal tövbe etti. Fakat İblisin suçu, asil
olduğundan canım tövbeye yol yoktu ona.
Yürü, kendinden de
kurtuldun, kötü huydan da, cehennem alevinden de halas oldun, yırtıcı
hayvanların dişlerinden de! Yürü, şimdicik devleti elde ettin, kendini ebedi bir
kutluluğa attın.
“Kullarımın arasına
katıl” devletine eriştin, “Cennetime gir” kumaşını dokudun! Kulları arasına
girmeye yol buldun, gizli bir yolda ebedi cennete sokuldun. “Bize doğru yolu
göster” dedin; doğru yolda elini tuttu seni ta cennete kadar götürdü.
Ey aziz kişi, ateştin,
nur oldun... koruktun yaş ve kuru üzüm oldun. Allah doğrusunu daha iyi bilir ya,
yıldızdın güneş kesildin...neşelen artık!
Ey Hak ziyası Hüsamettin,
balını tut, süt havuzuna at da, o süt, bozulmadan kurtulsun... lezzet denizinde
lezzeti büsbütün fazlalaşsın. Elest denizine ulaşsın. Deniz oldu mu her türlü
bozulmadan kurtuldu demektir. Süt, bal denizine akacak bir yol bulursa da artık
hiçbir afete uğramaz, ekşiyip kesilmez.
Ey Allah aslanı,
aslancasına bir kükre de o kükreyiş ta yedinci göğe çıksın! Fakat usanmış bıkmış
canın ne haberi olur ki? Fare, aslan kükreyişini ne bilsin? Gönlü deniz gibi
engin ve yaradılışı iyi olanların istifadesi için ahvalini altın suyu ile yaz!
Bu cana canlar katan söz, Nil suyudur... Yarabbi sen onu Kipti’nin gözüne kan
göster.
|