YILDIZLARIN NURU
Yıldızların nuru olan Şah
Hüsameddin, beşinci cildin başlamasını istiyor. Ey Allah ışığı cömert
Hüsameddin, beşeri bulantılardan durulanların üstatlarına üstatsın sen.
Halk perde ardında
olamasaydı, halkın gözleri açık olsaydı ve havsalalar dar ve zayıf bulunmasaydı.
Seni övmeye manevi bir tarzda girişir, bu sözlerden başka sözler söyleyecek bir
dudak çardım.
Fakat doğan kuşunun
lokmasını yont kuşu yutamaz. Çaresi, suyla yağı birbirine katmaktan ibaret. Seni
bu zindan altminde yaşayanlara övmek lüzumsuzdur. Senin vasfını ancak
ruhanilerin topluluğunda söyleyebilirim.
Alem ehline seni anlatmak
zararlıdır. Seni aşk sırrı gibi gizlemekteyim. Övmek tarif etmek perdeyi
yırtmaktır. Halbuki güneşin anlatılmaya da ihtiyacı yok, tarife de. Güneşi öven
kendini över, iki gözüm de aydındır, çapaklı değil, ağrımıyor demek ister.
Alemdeki güneşi yermek,
iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir. Alemde muradına
ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen.
Bir adam güneşi
örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir
mi? Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi? Yahut da onu mertebesinden
indirebilir mi?
Ululara haset edene o
haset ebedi bir ölümdür.
Senin kadrin rütbense
akılların anlayacağı dereceyi çoktan geçti. Akıl, seni anlatmada şaşırdı, aciz
kaldı. Gerçi bu akıl, anlatmada aciz oldu ama yine de acizcesine anlatması
gerek. Çünkü hepsi anlaşılmayan bir şey bilin ki atılıvermez.
Bulutunun tufanını
içemezsen su içmeyi nasıl terk edersin? Sırrı atıp ortaya koyamazsan kabuklarını
anlat, onunla anlayışları tazele! Sözler sana göre kabuklardan ibarettir ama
başka anlayışlara göre tamamı ile içtir.
Gök arşa göre aşağıdadır
ama bu bir yığın toprağa göre pek yücedir. Seni kaybettiklerinden, fırsatı
kaçırdıklarından dolayı hasrete düşmeden ben onlara seni öveyim de yol
bulsunlar.
Sen Allah nurusun. Canı,
Allah’a kuvvetle çeker durursun. Halksa vehim ve şüphe karanlıklarındadır.
Bu güzelim nurun, şu
gözsüzlere sürme çekmesi için şart, o nuru ululamaktır. Delik kulaklı istidat
sahibi, nuru bulur. Çünkü o fare gibi karanlığa aşık değildir.
Geceleri dönüp dolaşan
çipiller, nasıl olur da iman meşalesini tavaf edebilirler?
Müşkül ve ince nükteler
din nuruna ulaşmamış, karanlıkta kalmış kişilere, tabii bağdır. Böyle adam kendi
hünerini örmek, bezemek için güneşe göz açamaz.
Hurma gibi göklere dal
budak salamaz da köstebek gibi yeri delik deşik eder. İnsan için, iç sıkıcı dört
şey vardır; bu dört şey aklın çarmıhı kesilmiştir.
|