MEVZÛU:
Bazı saklı sırlarla,
hübut ve nüzul (iniş ve düşüş) makamı ile bağlantısı olan hallerin beyanı..
***
NOT:
İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammed
Bakibillah'a yazmıştır.
***
Bu, hazır olduğu halde gâib olmuşun; bulduğu halde yitirenin; dönük göründüğü
halde iraz etmişin bir arzuhalidir. (Mektubudur.)
Onu, uzun bir süre
taleb etti; buldu. Sonra, işi bir başka mertebeye erişti: Eğer ararsa kendini
buluyor.
Şu anda, onu. yitirdi; ama nefsini buldu. Yani: Kendini.. Onu
yitirmesine, kaybetmesine rağmen; aramıyor ve ondan bir haber de sormuyor.
İlim açısından bakılsa: Hazır, bulucu, dönük durumda..
Zevk cihetinden
bakılsa: Kaybolmuş, yitik, yüz çevirmiş halde..
Zahirde baki; ama batında
fanidir.. Beka gözü ile fanidir; ama fena gözü ile de bakidir. Ne var ki, fena
ilmî yönlüdür; beka ise, zevke dayalı..
Artık işi, hübut ve nüzula (Yani:
Düşüp inmeye) kaldı; suuda ve uruca (yükselerek çıkmaya) engel var.
Her
ne zaman onu, Mukallib'ül - kulub'a (kalbleri dönüştüren, evirip çeviren)
kalbden alıp yükseltseler; tekrar onu. Mukallib'ül - kulub'dan alıp kalp
makamına indirirler.
Ruhun, nefis elinden halâs bulmasına; nefsin dahi
itminan sonrası, ruh nurlarının baskılarından kurtulmasına rağmen, yine onu: Ruh
ve nefis cihetine birleştirici eylediler. Onu, anlatılan iki cihetin berzahiyeti
( boşluğu) ile yüz yüze getirdiler.
Ona, üstten faydalanmayı; alta da
faydalı olmayı bir arada verdiler. Buna sebep: Üstte anlatılan berzahiyet
durumudur.
Şimdi istifade kaynağında faydalıdır; faydalı gözündeyse..
istifadelidir.
Bu manada bir şiir şöyledir:
Ey o kıssa ki, girilse
şerhine uzar;
Nasıl uyulsun, yazıldıkça kalem kırar.
***
Bir
başka maruzat..
Sol el, kaîb makamından ibarettir. Ama bu makam,
kalblerin sahibi yüce varlığa yükselmeden öncekidir. Yüksekten düştükten sonra,
kendisine inilen kalp makamı ise; bir başka makamdır. Burası, sağla sol arası
bir boşluktur. (Yani: Berzah..) Erbabına açık olan mana da budur.
Sülûku
olmayan meczuplara gelince.. Bilhassa kalp erbabı olarak, kalblerin sahibi zata
ulaşmaları sülûke bağlı bir durumdur.
Bir makamın, herhangi bir şahsa
bağlanması; o makamda, o şahıs için belli bir makamın olmasından kinayedir. O
makam erbabı kimselere bakarak; bu şahsın, orada belli bir imtiyazı vardır. Bu
imtiyaz cümlesinden olarak; üzerinde durduğumuz mana için, cezbe halinin önceden
gelmesidir.
Anlatılan makama uygun olan ilimlerin ve marifetlerin menşei
has beka makamı; kalp makamı ilimlerinin tahkiki; cezbenin, sülûkun, bekanın ve
benzeri işler yazılması vaad edilen risalede tafsilatı ile yazılmıştır.
***
Seyyid Şah Hüseyin, telaşla ve acele ile yola çıktı. Gönderilen
yazının temize çekilmesine fırsat kalmadı. İnşaallah, tezce mütalaanıza sunulur.
Aziz Mütavakkıf, cezbe makamının üstünde iniş kaydetti. Ne var ki, bu âleme
dönük yüzü henüz yoktur; yönelişi hep yukarıya.. Üste yükselmesi, zorlama ile
olduğundan; cezbeye tab'an daha bağlı.. O makamdan nüzulü esnasında, az bir şeyi
beraberinde getirdi. Sahip olduğu şeyin derecesi ise, zorlamalı teveccühten ne
olduysa o kadar.. Zaten, yükselmesi de; bu teveccühün eseri olup şu anda dahi
vardır. Ama, cezbesi nispetindedir. Meselâ: Cesetteki ruh, karanlıktaki aydınlık
gibi bir şey.. Ancak, bu cezbe; Hâcegân zatların cezbesi gibi değil. Allah
onların sırlarının kudsiyetini artırsın. Daha çok bu cezbe; büyük babalarından
gelip kendisine ulaşan Hâce Ubeydullah Ahrar'ın cezbesine benzemektedir. (REŞEHAT
nam eserde anlatıldığına göre; burada Ubeydullah Ahrar Hz. nin, ana tarafından
dedelerine işaret ediliyor. Meselâ: Ömer Bağıstanî ve çocukları, akrabaları..)
Onların bu makamda, kendilerine has yerleri vardır.
Taliplerden bazıları,
rüyada şöyle görmüş: Bu Aziz Mütavakkıf, üstte anlatılan Hâce'yi tamamen yemiş
bitirmiş.
Anlatılan rüyanın tesiri, bu makamda görülüyor.
Bu cezbe
halinin, faydalı olma makamı ile bir münasebeti yoktur. Zira, bu cezbe makamında
teveccüh, daima yukarıya dönüktür. Daimî sekir hali, bu makamın ayrılmaz
parçasıdır.
Cezbe makamlarından bazısı vardır ki; içine daldıktan sonra,
sülûke aykırı olduğu görülür. Ama, sülûke aykırı olmayanları da vardır; hatta bu
ikinci cezbeye geçtikten sonra, sülûke yönelenler vardır. Ancak, sülük haline
girince, bu çeşit cezbe ona aykırı düşer.
Bu maruzatımı yazdığım zaman,
anlatılan bu makama teveccüh ettim; bu teveccühten bazı incelikler zuhur etti.
Ama, sebepsiz yere bir teveccüh de kolay olmuyor.
Hakikî durumu en iyi
bilen Subhan Allah'tır.
Adı geçen bu Aziz Mütevakkıf, aylardan beri inişe
devam ettiği halde; bir türlü anlatılan cezbe makamına tam manası ile giremedi.
Buna engel, bu makamın bilgisine sahip olamamaktır. Bir de, tefrikaya ve zihin
dağınıklığına sebep olan teveccühlerdir. Beklenen odur ki: Birbirine irtibatı
olmayan (ayrı manalar ifade eden) bu cümleleri mütalaa sırasında, oraya duhul
kendisine müyesser olur. Belki de bundan sonra, Hazret-i Hâce tam bir iniş dahi
kaydeder.
Hakîkat Kitâbevi Tercümesi