|
|
MEVZUU:
a) Cismanî ve ruhanî olan elemlerin beyanı..
b) Cismanî elemlere ve musibetlere tahammül etmeye teşvik..
Bu münasebetle bazı şeyler..
***
NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Seyyid Nakib Şeyh
Ferid'e yazmıştır.
***
Sübhan Allah size iki cihanda selâmet ve afiyet ihsan eylesin. İnsin ve cinnin
efendisi hürmetine.. Ona ve âline salâtlar ve selâmlar..
***
Bilmiş olasın ki,
Dünyanın lezzeti ve elemi iki kısımdır:
a) Cismanî..
b) Ruhanî..
Her ne şey ki, onda cismin lezzeti vardır; aynı şeyde ruhun dahi elemi vardır.
Her ne şey ki, onda cismin elemi vardır; aynı şeyde ruhun dahi lezzeti vardır.
Ruh ve cisim iki zıd şeylerdir.
Ancak, bu dünya hayatına gelince., ruh cismin makamına inmiştir, onunla alâka peydah
etmiştir. Cisim hükmüne de bu şekilde girmiştir. Böyle olunca, cismin lezzeti
ile lezzet almaya, cismin elemi ile de demlenmeye başlamıştır.
İşbu mertebe, hayvanlar gibi, avam mertebesidir.
Ah!. Bin kere ah!. Şayet ruh bu anlatılan bağlantıdan halâs olup aslî vatana
dönmezse..
Bu manada bir şiir şöyle gelmiştir:
Halkın ötesindedir insanın mertebesi;
Bundandır huzur izzetinde gerilemesi..
Ayrılmazsa uzaklığından, gurbet halinden;
Bulunmaz hiç mahrumiyette insan gibisi..
***
Ruh, marazından ötürüdür ki: Elemini lezzet sanar, lezzetini de elem zanneder..
Bunun misali, safralının misalidir. Zira o dahi: Safra illetinden ötürü, helvayı
acı sanır.. Akıllı olanlara, bu marazın izalesini düşünmek lâzımdır. Ta ki:
Kendilerini ferah ve sürur aldatmaya.. Yani: Cismanî olan musibet ve elemlerde..
Bu manada bir şiir şöyle geldi:
Bu geçim, bu zorlu maişet derdinden;
Acılık gelir mutlaka bir yerinden..
Şayet iyi bir şekilde mülâhaza edilip düşünülseydi; dünyada elem, musibet ve
maraz olmasaydı: Bir arpa kadar değeri olmazdı.
Olan vakıalar ve hadiseler, dünyanın zulmetini izale etmektedir. Olmakta elan
hadiselerin acılığı, faydalı ilâçların acılığı gibidir: Hastalığı izale eder..
***
Anlatılan manada, Fakir'in hissettiği bir durum var. Şöyle ki:
Çoğu kimseler, umumî davet için ziyafet vermektedirler. Bunun için de yemekler
hazırlarlar. Ama, niyetlerini düzeltme güçleri yoktur. Görsünler ve işitsinler
şaibesinden de kurtulamazlar.
Bu arada, yemek yiyenlerden, o topluluk içinde bir kısım kimseler, başlarlar o
yemek sahibini zemme.. Kendisinin noksanını, yemeklerdeki noksanı anlatmaya
başlarlar.. Bu cihetten de, yemek sahibinin kalbinde bir kırıklık olur. İşbu
kırıklıktır ki: Niyetin halis olmayışından ötürü yemeğin üzerine gelen zulmeti
kaldırır. Kabul makamına çıkar.
Şayet bu cemaatın şikâyeti ve zemmi olmasaydı; dolayısı ile yemek sahibinin
kalbi kırılmayacaktı. Yemek dahi, zulmet ve sıkıntılarla dolu kalacaktı. Durum
böyle olunca, kabul ihtimaline nasıl yol verilir? İş böyle olunca, esas dayanak,
inkisara, acze ve iftikâra kalıyor.. Yani: Makbul olmak için.
***
Erbab-ı terbiye (yani: can besleyen) iyi geçim ve güzel nimetlere girme yolunda
olan, bizim gibilere iş müşkildir.
— «İnsi ve cinni, bana ibadet etmeleri için yarattım.» (51/56)
Emri kâfi bir delildir.
İbadet, tezellül ve inkisardan ibarettir. İnsanın yaratılmasından maksad olan
dahi, tezellüldür. Bilhassa, Müslüman ve mütedeyyin kimseler için..
Şundan ki: Dünya onların zindanıdır. Zindanda ise.. rahat geçim, aklın alacağı
cinsten değildir. Durum böyle olunca, elbette insanın meşakkata ve mihnete
tahammül etmesi gerekir. Kaldı ki. onun için bu tahammülü terk yolu da
kapalıdır.
***
Sübhan Allah, anlatılan manada, bizlere istikamet ikram eylesin.. Pek kıymetli
ceddiniz hürmetine.. Ona ve âline salâtların en tamamı.. Tahiyyatın dahi en
güzeli..
Hakîkat Kitâbevi Tercümesi
|
|
|