|
|
MEVZUU: Üzerinde tereddüd vaki olan
bazı meşâyihin sorulan isimleri..
***
NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hâce Ebülkasım b.
Hâcegî Emkinegî'ye yazmıştır.
***
Ey Mahdum-u Mükerrem,
Hazret-i şeyhimizden, yani: Hâce Muhammed Baki Billah'ı anlatmak istiyorum;
meşâyihin isimlerinin tahkiki şöyledir:
Mevlânâ Hâcegî Emkinegî ile Hâce Ubeydüllah Ahrar arasında iki zat vardır.
Şunlardır:
1. Mevlâna Derviş Muhammed..
2. Mevlâna Muhammed Zahid.. Bu zat, Mevlâna Derviş Muhammed'in dayısıdır.
***
Geçenlerde Mevlâna Hâce Muhammed Havend buraya geldi. İlk karşılaşmada; söz, adı
geçen Mevlâna'ya geldi. Onun hakkında şöyle dedi:
— O hiç kimseden icazetli değildir. Bunun için de, önceleri mürid tutmuyordu,
ömrünün sonuna doğru bu işten kelâm etmeye başladı..
Bunun üzerine, kendisine şöyle dedik:
_ O, zamanının büyüklerindendi. Bütün Maveraünnehir halkı onun faziletini,
kemalini, üstün şanını kabul ederdi. Akıl kabul etmez ki bu hali ile o,
icazetsiz mürid tutsun; ömrünün evvelinde olmuş, sonunda olmuş bu bir şey ifade
etmez.. Çünkü böyle bir şey hıyanettir; diyanete sığmaz. Böyle şeyin olması,
edna derecedeki Müslüman'dan bile gelmez. Nerede kaldı ki, din büyüklerinden
gelsin?.
Bunun üzerine, Hâce Havend Mahmud şöyle dedi:
— Bir keresinde Mevlâna, Hâce Gelân Dehbirî'nin yanına geldi.
Bu sırada Hâce Gelân karpuz yiyordu. Mevlâna ondan tarikat taleb etti. Bunun
üzerine Hâce Gelân ona şöyle dedi:
— Senin karpuzun tamamdır; kemale erdi.. Buna karşılık Mevlâna şöyle dedi:
— Karpuzumun kemale erdiğine sen şehadet eder misin? Hâce Gelân dahi şu cevabı
verdi:
— Evet, şehadet ederim ki, senin karpuzun kemale ermiştir, işte bu vakitten
sonra, Mevlâna mürid tutmaya başladı..
Böyle bir söz, cidden uzak görülmektedir. Mevlâna, böyle bir mücerred sözle
nasıl kendisini şeyh kabul edebilir?. Ve mürid toplamaya başlar..
Bundan sonra Hazret-i Hâce Havend Mahmud şöyle dedi:
— Üstte anlatılan Hazret-i Mevlâna ile Hazret-i Hâce Ahrar arasında geçen iki
şeyhin ismi böyle değildir. Onları bu isimle anlatmak yanlıştır.
Ve; onları bir başka isimle anlattı. Daha sonra şöyle dedi:
— Derviş Muhammed'in dayısına intisabı yoktur; onun bir başkasına intisabı
vardır.
Onun anlattığı bu sözlerinden taaccüp hâsıl oldu. Bunun için, zarî olarak,
başınızı ağrıtma cihetine gittik. Şundan ki: Gerçek durumu ile, o iki şeyhin
ismini yazasınız. Ta ki, hiç kimsenin silsilemiz hakkında söz söylemeye mecali
kalmasın.
İcazet sözünü yazmaya ne lüzumu var?. Onun büyüklüğü üstün şanı adil şahididir.
Bununla beraber eğer yazılmış olsaydı, atanların dilleri kesilirdi. Hâce
Havend'in bundan maksadı nedir?. Yani: Böyle bölücü sözleri etmekle neyi kasd
ediyor?.
Eğer onun maksadı, bu sermayesi olmayan fukarayı (dervişleri, müridleri)
nefyetmek ise; çünkü: Şeyhi nefyetmek, müridlerini nefyetmek sayılır. Bu
fukarayı nefyetmenin yolu çoktur. Bu maksatla o büyük zatları nefyetmenin manası
nedir?. Eğer onun esas gayesi o büyükleri nefyetmek ve bundan başka bir maksadı
yok ise; bu dâhi hiç bir şey değildir. Bunu, en az dirayete sahib olan dahi
anlar..
— «Rabbımız, bizi hidayete erdirdikten sonra, kalblerimizi kaydırma.. Bize
katından rahmet hibe evle. Çünkü sen Vehhab'sın » (3/8)
Seyyid'ül-mürselin hürmetine.. Ona ve âline salâtlar ve selâmlar.. Selâm
hidayete tabi olanlara..
Hakîkat Kitâbevi Tercümesi
|
|
|