Düzenleyen: Dr. Necati Aksu
بشنو اين نى چون حكايت مىكنداز جدايىها شكايت مىكند
Bişnev in ney çün hikâyet mîküned Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned
Dinle, bu ney neler hikâyet eder, Ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.
Listen to the
reed how it narrates a tale
كز نيستان تا مرا ببريدهانداز نفيرم مرد و زن ناليدهاند
Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan Erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.
Ever since they cut me from
the reed-bed,
سينه خواهم شرحه شرحه از فراقتا بگويم شرح درد اشتياق
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
İştiyâk derdini şerh edebilmem için, Ayrılık acılarıyla şerhâ şerhâ* olmuş bir kalb isterim.
I want a bosom torn by
separations,
هر كسى كاو دور ماند از اصل خويشباز جويد روزگار وصل خويش
Herkesî kû dûr mand ez asl-ı hiş Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş
Aslından, vatanından uzaklaşmış olan kimse, Orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar.
Whoever becomes distanced
from his roots,
من به هر جمعيتى نالان شدمجفت بد حالان و خوش حالان شدم
Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem
Ben her cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bed hâl* olanlarla da, hoş hâl olanlarla da düşüp kalktım.
I joined every gathering
uttering my lament,
هر كسى از ظن خود شد يار مناز درون من نجست اسرار من
Herkesî ez zann-i hod şüd yâr-i men Vez derûn-i men necüst esrâr-i men
Herkes kendi anlayışına göre benim yârim oldu. İçimdeki esrârı araştırmadı.
Everyone befriended me
following his own opinion,
سر من از نالهى من دور نيستليك چشم و گوش را آن نور نيست
Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nist Lîk çeşm-i gûşrâ an nûr nîst
Benim sırrım feryâdımdan uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nûr, her kulakta onu işitecek kudret yoktur.
My secret is not far away
from my lament,
تن ز جان و جان ز تن مستور نيستليك كس را ديد جان دستور نيست
Ten zi cân ü cân zi ten mestûr nîst Lîk kes râ dîd-i cân destûr nîst
Beden ruhtan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin rûhu görmesine ruhsat yoktur.
Body is not hidden from soul,
nor soul from body,
آتش است اين بانگ ناى و نيست بادهر كه اين آتش ندارد نيست باد
Âteşest în bang-i nây ü nîst bâd Her ki în âteş nedâred nîst bâd
Şu neyin sesi âteştir; havâ değildir. Her kimde bu âteş yoksa, o kimse yok olsun.
The cry of the reed is fire,
not wind,
آتش عشق است كاندر نى فتادجوشش عشق است كاندر مىفتاد
Âteş-i ıskest ke’nder ney fütâd Cûşiş-i ışkest ke’nder mey fütâd
Neydeki âteş ile meydeki kabarış, Hep aşk eseridir.
It is the fire of love that
is in the reed,
نى حريف هر كه از يارى بريدپردههايش پردههاى ما دريد
Ney harîf-i herki ez yârî bürîd Perdehâyeş perdehây-i mâ dirîd
Ney, yârinden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Onun makam perdeleri, Bizim nûrânî ve zulmânî perdelerimizi* yırtmıştır.
The reed is the comrade of
everyone who has parted from
a friend
همچو نى زهرى و ترياقى كه ديدهمچو نى دمساز و مشتاقى كه ديد
Hem çü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd Hem çü ney dem sâz ü müştâkî ki dîd
Ney gibi hem zehir, hem panzehir; Hem demsâz*, hem müştâk* bir şeyi kim görmüştür.
Who has seen a poison and a
remedy like the reed?
نى حديث راه پر خون مىكندقصههاى عشق مجنون مىكند
Ney hadîs-i râh-i pür mîküned Kıssahây-i ışk-ı mecnûn mîküned
Ney, kanlı bir yoldan bahseder, Mecnûnâne* aşkları hikâye eder.
The reed is telling the
story of the path full of
blood;
محرم اين هوش جز بىهوش نيستمر زبان را مشترى جز گوش نيست
Mahrem-î în hûş cüz bîhûş nist Mer zebânrâ müşterî cüz gûş nîst
Dile kulaktan başka müşteri olmadığı gibi, Mâneviyâtı idrâk etmeye de bîhûş* olandan başka mahrem* yoktur.
The confident of this
consciousness is none other
than the unconscious.
در غم ما روزها بىگاه شدروزها با سوزها همراه شد
Der gam-î mâ rûzhâ bîgâh şüd Rûzhâ bâ sûzhâ hemrâh şüd
Gamlı geçen günlerimiz uzadı ve sona ermesi gecikti. O günler, mahrûmiyyetten ve ayrılıktan hâsıl olan ateşlerle arkadaş oldu.
In our sorrow the days of
our life become unseasonable,
روزها گر رفت گو رو باك نيستتو بمان اى آن كه چون تو پاك نيست
Rûzhâ ger reft gû rev bâk nîst Tû bimân ey ânki çün tû pâk nist
Günler geçip gittiyse varsın geçsin. Ey pâk ve mübârek olan insân-ı kâmil*; hemen sen vâr ol!..
If our days are gone, let
them go it matters not,
هر كه جز ماهى ز آبش سير شدهر كه بىروزى است روزش دير شد
Herki cüz mâhî zi âbeş sîr şüd Herki bîrûzîst rûzeş dîr şüd
Balıktan başkası onun suyuna kandı. Nasibsiz olanın da rızkı gecikti.
Whoever is not a fish
becomes sated with His water.
درنيابد حال پخته هيچ خامپس سخن كوتاه بايد و السلام
Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm Pes sühan kûtâh bâyed vesselâm
Ham ervâh* olanlar, pişkin ve yetişkin zevâtın* hâlinden anlamazlar. O halde sözü kısa kesmek gerektir vesselâm.
None that is raw understands
the state of the ripe,
*Sözlük ney: Kamıştan yapılan ve dili olmayan üflemeli müzik aleti. (Mecâzî) Kâmil insan. (Bkz.-Ney ve İnsan-ı Kâmil) şerhâ şerhâ: Paramparça. bed hâl: Kötü ahlâklı. Kötü huylu. Hâli düşkün. Fakir olan. nûrânî ve zulmânî perdeler: Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifte; "Kul ile Allah (c.c.) arasında nûrdan ve zulmetten olmak üzere yetmiş bin perde vardır. Her bir perdenin arası bin senelik yoldur." buyurmuştur. (Müslim, İman, 293; İbn Mace, Mukaddime) demsâz: Hem-dem, arkadaş, refik, dost. Sırdaş. müştak: (şevk. den) Arzu ve iştiyak gösteren, fazla istekli. mecnûnâne: Mecnûn gibi, Mecnûn'unki gibi. bihûş: Aklı başında olmayan. Kendini kaybetmiş, mecnûn. mahrem: Gizli, hususi sırları bilen. Yakın kimse. insân-ı kâmil: Yaratılışın gâyesi. Kâinat ağacının en olgun meyvesi. Tüm âlemin rûhu gibi olan zât. Eşref-i mahlukât olan insan nev'inin en mükemmeli. Sülûk menzillerini kat ederek en nihâyete ulaşmış hz. insan. Rabbini en iyi tanıyan kul. (Bkz.-İnsan-ı Kâmil/İ.Hakkı Erzurumî) ervâh: Ruhlar, canlar. zevât: Zatlar, şahıslar, kimseler.
|
|