|
|
MEVZUU:
a) Hâcegân
Hazretleri Tarikatının yüce şânını beyan..
b) Bu tarikatta yeni icatlar çıkaran, bu çıkardıklarını da, bu Tarikatı tekmil
(kemâle erdirme, tamamlama) sayan cemâattan şikâyet..
***
NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hâce Muhammed Eşref
Kâbili'ye yazmıştır.
***
Âlemlerin Rabbı Allah'a hamd olsun.
Salât ve selâm, Resullerin Efendisi'ne ve O'nun pâk âline..
***
Pek reşid kardeşim Hâce Muhammed Eşref bilmeli ki.. Allah, kendisini evliyâ-i
kiramı şereflendirdiği şeyle şereflendirsin..
Allah sırlarını takdis eylesin; Hâcegân Hazretlerinin bu tarikatı, matluba
ulaştıran yolların en yakınıdır. Sâir meşâyihin nihayeti, bu büyüklerin
bidayetine derc edilmiştir. Bunların mensubiyetleri, sâirlerin
mensubiyetlerinden çok üstündür.
Anlatılan bütün bu meziyetler, bu Tarikat-ı Aliyye'de, sünnet-i seniyyeye
tutunup, imkân nisbetinde kötü bid'atlardan kaçınma sebebi ile olmaktadır.
Bu büyük zatlar, bâtın işine zâhirde (görünürde) faydalı görseler dahi, ruhsatla amele cevaz
vermezler; sirette (iç hali, mânevi hal için), suret cihetinden muzır (görünüşte
zararlı) görseler dahi azimet ile amel
etmekten ayrılmazlar.
Bu zatlar, halleri ve vecidleri, şer'î hükümlere tâbi görürler. Zevkleri ve
maarifi, şeriât ilimlerine hizmetçi kabul ederler. Hiç bir şekilde, nefis şeriât
cevherlerini; çocuklar gibi, vecdin cevizine ve halin muzuna değiştirmezler..
Sofiyenin vecd icâbı söyledikleri bazı zamansız sözlere aldanmazlar; onların
batıl sayılan fitnelerine kapılmazlar.
Esas meseleleri bırakıp parçalı işlerle uğraşmazlar. Fütuhat-ı Medeniyeyi
bırakmak sureti ile, Fütuhat-ı Mekkiye ile uğraşmazlar. (Yani: Resulûllah'ın
S.A. esas emrini bırakıp yalnız keşiflerle yetinmezler.)
[Nusûsu bırakıp
fusûsa ve fütûhât-ı medeniyyeyi bir tarafa bırakarak Fütûhât-ı Mekkîye'ye dönüp
bakmazlar. (Fusûs ve Futûhât-ı Mekkîye, Muhyiddin İbnü'l-Arabî Hz.'nin iki
eserinin adıdır. Nusûs, âyet ve hadisler, Fütûhât-ı Medeniyye ile kastedilen ise
vahiydir.) / SEMERKAND Tercümesi]
[(Fuss)a kayarak, (Nass)dan
ayrılmazlar. Fütûhât-i Medeniyye varken, (Fütûhât-i Mekkiyye)ye dönüp bakmazlar.
/ HAKİKAT YAYINEVİ Tercümesi]
Halleri devamlıdır; vakitleri süresizdir.
Tecelli-i zatî, bu zatlar için, devamlı olup başkalarına âni çakıp geçen şimşek
gibidir.
Sonunda gaybet (kaybolma, huzurda olmama) hali gelen huzur, bu zatlara göre,
itibardan düşüktür. Şu âyet-i kerime bu zatların halini pek güzel anlatır:
–
«Öyle erlerdir ki; onları ne ticaret, ne de alış veriş Allah zikrinden
alıkoyar..» (24/37)
Ancak, bu büyük zatların tattığı zevk kaynağına herkesin fehmi (anlayışı,
idraki) ulaşamaz.. Hatta olur ki: Kısır görüşlü biri, bu Tarikat'ın bazı
kemalâtını inkâra kalkar.
Bu mânâda bir şiir şöyledir:
Ayıplarsa kusurlu biri bilmeden onları;
Kem sözlerden hep beridir onların sahaları..
Evet..
Bu Tarikat'ta sonradan gelenler, onda bazı yeni icadlar yapmaya başladılar. Bu
büyük zatların asıl yollarını kaybettiler. Onların müridlerinden bir topluluk da
sandı ki: Bu yeni icadlarla, Tarikat'ı kemâle erdirdiler. Hâşa ve kellâ..
– «Onların ağzından çıkan kelime ne büyük..» (18/5)
Bunların yaptıkları, kemâle erdirmek şöyle dursun; bu Tarikat'ın tahribine ve
zâyi olup gitmesine çalışmaktır.
Bu Tarikat'a onların yaptıkları, ne kadar esef vericidir ne kadar.. Bunlar bu
Tarikat'ta öyle bid'atlar ihdas ettiler ki; onları diğer tarikatlarda bulmak
mümkün değildir. Şöyle ki:
Teheccüd namazını cemaatle kılarlar. Hatta bu vakitte teheccüd namazını cemaatle
kılmak için etraftan insanları toplarlar. Onu, tam bir cemiyetle eda ederler.
İşbu yaptıkları, tahrimî kerahetle (harama yakın) mekruhtur.
Fukaha, kerahetin tahakkuku için, nafile namaza çağırmayı şart görmüşlerdir.
Ancak, nafile namazın cemaatle edasını mahalle mescidinde kılmaya cevaz
vermişlerdir. Bununla beraber, nafile namazı cemaatında, üç kişiden fazla
olursa; ittifakla kerahetine katılmışlardır.
Bundan başka bu bid'atçılar, bu vaziyette teheccüd namazını on üç rekât olarak
kabul etmişlerdir. On iki rekâtını ayakta kılarlar. İki rekât da oturdukları
yerde kılarlar ve bu son iki rekâtı da tek rekât yerine kabul ederler. Böylece
kıldıkları on üç rekât olur..
İş onların sandıkları gibi değildir.
Resulûllah S.A. efendimiz, teheccüd namazını bazan on üç rekât, bazan on bir
rekât, bazan dokuz rekât, bazan da yedi rekât olarak kılmıştır (son üç rekâtları
vitir namazı).
Resulûllah S.A. efendimizin kıldığı bu teheccüd namazına gelen tek rekât, ancak
vitir namazı dolayısı ile olmuştur. Yoksa, oturarak kılınan iki rekâtın, ayakta
kılınan tek rekât yerine geçtiği manasında değildir.
***
Üstte anlatılan ilmin ve amelin menşei, Sünnet-i Mustafaviye'nin
incelenmeyişidir. Onun sahibine salât, selâm ve tahiyyat..
Asıl şaşılacak durum şu ki: Bu gibi bid'atlar ulema beldeleri ve müçtehidlerin
yerlerinde revaç bulur. Allah onlardan razı olsun. Halbuki, bizim gibi fukara
zümresi, İslâmî ilimlerin feyzini onların bereketinden almaktadır.
Doğruyu ilham eden, noksan sıfatlardan münezzeh Allah'tır.
Bu manada bir şiir:
Az anlattım sana derdimi sebebi korkudur;
Sizi, yormaktan, yoksa kalan kelâmın çoğudur.
Hakîkat Kitâbevi Tercümesi
|
|
|