|
|
MEVZUU: Ramazan ayının fazileti ve
bu ayın Kur'an-ı Mecid ile münasebeti.. Ve bu münasebetle bazı hususların
beyanı.
***
NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hacı Muhammed Sıddık'a
yazmıştır.
***
O Sübhan zatın ismi ile..
Bilesin ki;
O şan ki, şuunat-ı zatiye cümlesindendir; bütün kemalât-ı zatiyyeyi ve şuunat-ı
sıfatiyeyi câmidir.. Ki bu: Daha önce verilen mâlumatlarda dahi anlatıldı.
***
Mübarek ramazan ayı, bütün hayırları ve bereketleri câmidir.
Her hayır ve bereket ise.. Yüce Mukaddes Hazret-i Zat'tan gelen feyiz ve o
Sübhan'ın şuunatının bir neticesidir.
Ve her ne şer ki, meydana çıkar; onun menşei dahi hadisenin zatı ve o hadiseyi
isteyen sıfatlardır. Bu mânâ, şu âyet-i kerimede anlatıldı:
— «Sana bir iyilik gelirse Allah'tandır; sana bir kötülük gelirse..
nefsindendir.» (4/79)
Bu âyet-i kerime, anlatılan mânâda nass-ı kâfidir (kâfi delildir).
***
Bu ayın bütün hayırları ve bereketleri; sözün başında anlatılan zatî kemalâtın
bir neticesidir..
Kur'an-ı Mecid ise; bu her şeyi câmi olan hakikatin bir mahsulüdür.
Üstte anlatılan mânâ icâbı olarak, bu mübârek ayın, Kur'an-ı Mecid ile tam bir
münasebeti vardır. Şu cihetten ki: Kur'an, bütün kemalâtı câmi olup bu ay ise; o
kemalâtın neticesi ve semereleri olan bütün hayırları câmidir.
Anlatılan münasebettir ki: Kur'an-ı Kerim'in bu ayda nazil olmasına sebeb
olmuştur.
Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:
— «Ramazan ayı öyle bir aydır ki, onda Kur'an nâzil olmuştur.» (2/185)
***
Kadir gecesi dahi bu ayda olup bu ayın hulâsası ve zübdesidir. O öz menzilesinde
olup bu ay dahi kabuk..
Bir kimsenin üzerinden bu ramazan ayı geçer de, kendisi dahi bir gönül birliği
bulursa; o kimse hayırlarından ve bereketlerinden haz almış olur. Bütün sene de,
gönül birliği içinde kalmaya muvaffak olur. Ondaki hayırlara ve bereketlere dahi
nâil olur.
Allah-ü Teâlâ, bizleri, bu mübarek ayda hayırlara ve bereketlere muvaffak
eylesin.. Bizlere en büyük nasibi versin.
***
Hatem'ür- risalet S.A. efendimiz şöyle buyurdu:
— «Biriniz oruç açacağı zaman, hurma ile orucunu açsın; zira hurma berekettir.»
Resulûllah S.A. efendimizin kendisi dahi orucunu hurma ile açmıştır.
Hurmanın bereket oluşu şu mânâya dayanır:
Hurma ağacı, câmiiyet unvanı ile yaratılmıştır. Tıpkı insan gibi, en güzel
şekilde kılınmıştır. Bu mânâdan olarak, Resulûllah S.A. efendimiz, hurma ağacı
için şu ismi verdi:
— «Hurma ağacı, âdemoğlunun ammesidir (amcası veya halasıdır).»
Bu mânâyı şöyle anlattı:
__ «Ammeniz (amcanız veya halanız) olan hurma ağacına kerem ediniz. Zira o,
Âdem'in (a.s.) bakiye çamurundan yaratılmıştır.»
Resulûllah S.A. efendimiz hurmaya:
«Bereket..»
Olarak isim vermesinin sebebi dahi, anlatılan câmiiyet durumu itibarına göredir.
Hurma ile iftar eden kimse, kendisinden bir parça olduğu için onunla iftar
edecektir. Bu parça olmak itibarı ile, o hurmanın câmiiyet mânâsı taşıyan
hakikati dahi, iftar edenin hakikatından bir parça olur. Onu yiyen dahi bu
itibarla, hurmanın hakikatına derc'edilmiş olan sonsuz hakikatları câmi
bulunmaktadır.
Anlatılan mânâ, onun yenmesi ile mutlaka her zaman hâsıl olur ise de; oruç
tutanın iftar zamanı, mâni şehvet durumlarından ve fâni lezzetlerden yana boş
olduğu için tesiri daha ziyâde olur. Bu mânânın onda zuhuru daha tamam ve daha
kemâl üzere meydana gelir.
Ayrıca, Resulûllah S.A. efendimizin:
— «İnsanın hurma ile sahur yemeği ne kadar güzel olur.»
Buyurmasındaki mânâ mümkündür ki şu itibarladır: Onun gıdaları arasında buluna
ve yiyenden bir parça haline gele; hakikatini tekmil ede.. (Yani: Gıdadan eksik
kalan yanını..) Yenen şeyin tamamı hurma olması mânâsına değildir.
İnsan oruçlu olduğu zaman, hurma yiyemez, dolayısı ile anlatılan mânâ husule
gelmez. Bunun için, sahurda yenmesi teşvik edildi ki, o boş kalan mânâ telafi
edilsin.
Hurmanın yenmesindeki bir başka fayda dahi, yenen bütün şeylerin onun özünde
bulunması ve câmiiyeti itibarı ile bereketinin taa, iftar vaktine kadar
kalmasıdır.
Hurmanın, anlatıldığı şekilde, faydalı bir gıda olma durumu, ancak, şer'î yoldan
alınması vâki olursa ve şer'î sınırlar kıl kadar aşılmazsa olur..
Aynı şekilde bu faydanın hakikati dahi; yiyen kimsenin sureti aşıp mânâya ve
hakikata ulaşması ile olur. Zahirden geçip batınla itminâna ermesi gerekir.
Durum böyle olunca, yenen şeyin zahiri o kimsenin zahirine yardımcı olur; o
gıdanın batını dahi, yiyen kimsenin batınını kemâle erdirir. Aksi halde o yenen
şeyin yardımı ancak zarûri duruma kısılır ki, yiyen dahi aynı kısıklık
içindedir.
Sahurda ağır davranılmasında, iftarda acele edilmesindeki sırra gelince, bu dahi
yiyen için, tam gıda olmasını sağlamaktır.
Bir şiir:
Yediğini cevher etmeyi bilmelisin; Bundan sonra istediğini yemelisin.
Hakîkat Kitâbevi Tercümesi
|
|
|