MEVZUU: Meşâyihten bazılarının, kendi makamlarından daha yüksekte; bazılarının ise, kendi makamlarının altında olmaları sebebinin sorulması..

***

NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu, Hazret-i Mahdumzade Meyan Muhammed Sadık a yazmıştır.

***

Rüşdünü pek bulmuş oğlum Muhammed Sadık şu hususları sormaktadır:

a) Meşâyihten bir taife, yüksek derece olan zühd, tevekkül, terk, sabır, rıza makamında bulunmaktadır. Halbuki ben onları, görüp müşahede ediyorum ki kurb-u ilâhi mertebelerinin edna derecesindeler..

b) Meşâyihten bir başka taife ise; süfli derecede görülmektedir. Meselâ: Zühd, tevekkül ve benzeri diğer makamlarda.. Halbuki bunlar, kurb-ü ilâhî makamının âlâ derecesinde görülmektedirler.

Burada mukarrer bir durum var; o dahi şudur: Bu makamların ekmeliyeti, yakîn makamının etemmiyeti (tamlığı) itibarına göredir. Yakînin etemmiyeti ise; şanı yüce Hakkın kudsiyetine yakınlık sebebi ile ölçülüdür.

Makam dahi, şu işlerin birinden hali değildir:

a) Hata işi, görüşte kalır ki; o zaman bakan yakını uzak, uzağı dahi yakın görür.

b) Bu makamların ekmeliyeti, yakînin dahi ötesinde bir iştir.

c) Yakînin gelişi, kurb üzerine değildir.

Bu durumların cevabını şöyle verebilirim:

– Yakîn makamının terettübü, kurb derecesine göredir. Buna göre; eğer kurb ekseriyeti varsa; yakîn de o nisbette ziyade ve çok olur. Bu makamların ekmeliyeti dahi, aynı şekilde yakînin tamamlanmış olmasına göredir. Başka olmaz. Keşfe dayalı nazar dahi sahihtir.

Bu babda esas görüş şudur: Kurbün husulü ancak eltaf-ı letâif (ahfa) içindir. Yakin dahi aynı şekilde onun nasibidir.

Makamların ekmeliyeti, yakînin ettemmiyetine terettüb ettiğine göre, ekmeliyet dahi aynı nisbette hâsıl olur.

Şöyle bir şey mümkündür ki: Büyüklerden bir zat, eltaf-ı letâif makamlarından birinde; yakınlık derecesi az olmasına rağmen, kendisine bir ikâmet yeri hâsıl olur. Letâif in pek kesif olduğu yere henüz dönmemiş olabilir.. Bu durum ile o, anlatılan makamlarda, ziyade yakınlığı bulunan birinde daha kemalli olur. Ama latifelerin pek kesafet bulduğu bu kalıba dönünce de, o yakînden bir nasibi olmaz. Zira, bu kalıbın latifesi, bu yakınlıktan mahrumdur. Bu durumu ile; kalıp latifesinin, o makamların ekmeliyetinden nasıl nasibi olur?.

O kimse ki, bu kalıp latifesine dönmüştür; onun hükmüne girer.

Daha önce kendisine (yani: O kimsenin letâifine) hâsıl olan letâif yakîniyâtı bu kere kapanır. Ama, bu kalıba dönmeyenin durumu böyle değildir. Bu kimsenin hükmü, eltaf-ı letâifin hükmüdür. Kurbu ve yakîni dahi, onun hakkında kemal üzeredir; henüz perdelenmemişlerdir. Bu durumda, hiç şüphe yok ki, anlatılan makamlarda ekmel ve tamamdır.

Lâkin şunun da bilinmesi gerekir ki, bu kalıp letâifine dönüş yapan bir kimse, yakın ve kurb makamında ekmel olduğu gibi, makamlarda dahi ekmeldir. Ama, bu kemalâtı onu gizlemiştir. Bu durumda, onun zahiri, umum insanların zahiri gibidir. Ta ki, halkla arasında bir münasebet husule gelsin. İşbu münasebet, faydalanma sebebidir. Bu durumu ile o kimse, halkı Hakka davet etmeye hak kazanır.

İşbu anlatılan son makam, asaleten resul olarak gönderilen peygamberlerin makamıdır. Onlara salât ve selâm olsun..

Anlatılan manadan ötürüdür ki, İbrahim a.s. peygamber, kalb itminanı taleb etti. Yakin husulüne ihtiyaç duydu. Bilhassa, avam insanlar gibi bakıp görmek istedi..

Üzeyir peygamber dahi şöyle dedi:

– «Öldükten sonra, Allah bunu nasıl diriltecek?.» (2/259)

Üstte anlatılan manada bir dönüşe sahib olmayan, yakîn durumunu şöyle anlattı:

– Eğer perde açılaydı; yakînim artmazdı..

Bu kelâmın suduru, eğer Hazret-i Ali'den r.a. geldiği sabit bir durumda ise; dönüş husulünden evvel söylediğine hamledilir. Zira, dönüşü olan kimse, yakîn husulü işinde delillere ve burhanlara muhtaçtır. Yani: Dönüşten sonra.. Tıpkı sair insanlar gibi..

Bu Derviş'e (ÎMAM-I RABBANİ Hz. kendisini kasd ediyor) anlatılan mana üzerine bir dönüş olmadan evvel, bütün mesail-i kelâmiye açık bir şekilde duruyordu. Onlara karşı yakîn derecesini, bu hisse dayalı şeylerden daha iyi buluyordum. Ama dönüş vukuu olduktan sonra, bu yakîn perdelendi. Sair insanlar gibi, delillere ve burhanlara muhtaç bir duruma geldim.

Bir mısra:

Terbiyemi ettikleri kadardır yükselmem..

Vesselâm..
 

 


Hakîkat Kitâbevi Tercümesi