|
|
MEVZUU: Hızır ve İlyas'ın mülakatı ile,
bir nebze onların halinden beyan... Onlara selâm..
***
NOT: İMAMI RABBANİ Hz. bu mektubu. Molla Bediüddin'e
yazmıştır.
***
Allah'a hâmd olsun: selâm, seçmiş olduğu kullarına..
***
Arkadaşların; Hızır'ın hallerini sormaları üzerinden bir müddet geçti.
Resulûllah (S.A.) efendimize ve ona salât ve selâm.
Fakir'in lâyıkı veçhile onun hallerine ıttılaı olmadığından, cevap vermekte
durakladım.
Bir gün, sabah halkasında Hızır ve İlyas'ı ruhaniler suretinde hazır gördüm.
Onlara selâm olsun.
İlka-i ruhani ile, Hızır şöyle dedi:
— Biz, ruhlar âlemindeniz. Sübhan Hak, bizim ruhlarımıza kudret-i kâmile
ihsan eyledi. Öyle ki: İstediğimiz şekle girebilir; cisimlerin suretlerini
alabiliriz. Bundan sonra, o suret ve şekillerden, cismanî hareket, sekenat,
cesede bağlı ibadet ve taat olarak ne sudur ederse; bunlardan da sudur eder.
Bu esnada şöyle dedim:
— Siz, İmam-ı Şafiî mezhebine göre namaz kılıyorsunuz?.
Bunun üzerine şöyle dedi:
— Biz, şeriatlarla mükellef değiliz. Kutb-u medarın önemli işleri bize
bırakılmıştır. Kutb-u medar dahi İmam-ı Şafiî mezhebine tabidir. Bunun için,
onun arkasında İmam-ı Şafii mezhebine göre namaz kılarız. Allah ondan razı
olsun.
İşte o zaman, anlaşıldı ki: Onların taatlarına mükâfat terettüb etmez.
Onların taat ve ibadetleri, taat ehline muvafakat ve ibadetin suretine
riayet için olmaktadır.
Yine bundan anlaşıldı ki: Velâyet kemalâtı, Şafii fıkhına muvafıktır;
nübüvvet kemalâtı ise.. Hanefî fıkhına muvafıktır.
İşbu vakitte, Hâce Muhammed Parisa'nın dahi, kelâmının hakikati anlaşılmış
oldu. Kendisinden naklen, Fusul-ü Sitte kitabında şöyle anlatıldı:
— İsa (a.s.) semadan indikten sonra, Ebu Hanife'nin mezhebine göre amel
edecektir..
Yine bu sırada hatırıma geldi ki: Onlardan imdad isteyip duâ taleb edeyim.
Akabinde şöyle dedi:
— Bir şahsın halini Hakkın inayeti şamil olursa, ona bizim dahlimiz olmaz.
Onlar kendilerini aradan çıkarmış gibi idiler.
İlyas (a.s.) ise, bu arada hiç kelâm etmedi..
Vesselam..
Hakîkat Kitâbevi Tercümesi
|
|
|